20 Nisan 2025 Pazar

Yıldız Düşüşü 9.Bölüm

 

9.Bölüm

Baver gece boyunca düşünüp durdu, babasını bir türlü kafasından atamıyordu. Sürekli onla nasıl yüzleşeceğini düşünüyordu. Hiçbir şekilde babasına ulaşamayacağının farkındaydı, onun kalbi tamamen kapalıydı.

Zil çalınca uyandı. Ne ara uykuya dalmıştı bilmiyordu. Güneş ışığı perdelerin arasından içeri sızıyordu. Toz zerreleri odada birikmeye başlamıştı. Bir anlığına da olsa eve yabancı hissetti kendini. Sanki her şey gözüne daha farklı görünüyordu, daha solgun, daha puslu... Belki de henüz uyanamamıştı. Doğrulup yumuşak yatakta oturdu, omzu sızlıyordu. 

Kapı zili bir kez daha çaldı. Şu an tek sorunu buymuş gibi kaşları çatıldı. Kapıyı söylenerek açtı. “Zaten başım ağrıyor, ne diye bu kadar zile basıyorsun?” Karşısında Aden’i gören birden sustu. Onun geleceğini unutmuştu. “Kusura bakma, Bruna sanmıştım. Gel içeri,” deyip kenara çekildi.

Aden hiç sorun etmedi, gülümseyerek içeri girdi. Bugün sade giyinmişti ve en doğal haliyle görünüyordu. “Açıkçası durumun beklediğim kadar vahim görünmüyor. Sanırım Bruna biraz olsun toparlamış seni.”

Baver gözlerini kıstı. “Sana ne anlattı?” 

“Merak etme bir şey anlatmadı. Siz ikiniz sır küpüsünüz ne de olsa. Beni niye ilgilendirsin bunlar değil mi?”

Aden’in ilk kez kızdığını gören Baver şaşırdı. “Neden alınıyorsun? Sana karşı bir garezimiz yok. Sadece insanlara kendimi açmayı sevmiyorum. Bruna’dan başka...”

“Ondan başka kimseye güvenmiyorsun değil mi?”

“Hayır, ondan başka beni anlayacak biri yok.” İkisi arasında sessizlik bir an sürdü. Aden hiçbir şey yok gibi mutfağa doğru yürüdü. “Yeni uyandığına göre kahvaltı da yapmamışsındır. Ben bir şeyler hazırlayım.”

“Hayır, gerek yok,” dedi Baver aceleyle arkasından gidip. “Bunu neden yapıyorsun? Benim yüzümden vaktini boşa harcama.”

“Bu kadar gerilme ya. Kendi evimde gibi rahat olacağıma emin olabilirsin,” dedi Aden, neşeyle buzdolabını açıp bir şeyler çıkarmaya başladı. “Orası kesin,” diye mırıldandı Baver, Aden’i garip bir ifade ile izlerken. Evinde birinin rahatça dolaşmasına alışık değildi. Yarım saat içinde masa hazır olmuştu. Aden ekmeği kesti, Baver de çayları doldurdu. “Teşekkürler, zahmet oldu sana. Kafam hâlâ karmakarışık.”

Aden neler olduğunu sormamak için kendini zor tutuyordu. Baver’in dayak yemiş gibi bir hali vardı ama kimse bunu itiraf etmek istemezdi. “Anlıyorum, her ne olduysa şimdilik geride bırak, belki sonra bana anlatmak istersin. Şundan da ye,” diye omleti uzattı.

Baver dalgın bakışlarla omlete uzandı. Babasını bir daha görecek miydi? Neden o an ona karşılık verememişti? Rakibi babasıysa eli kolu mu bağlanırdı insanın? Yoksa sadece güçsüz olduğu için mi bunları yaşamıştı? Bir şeyleri doğrulaması gerekiyordu.

Aden Baver’in çökmüş gözlerine baktı. “Hey, nereye daldın? Gücünü toplamak için bir şeyler yemelisin.”

“Sence ben zayıf biri miyim?”

Genç kadın şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi bir an. Baver’in aklından ne geçtiğini kestiremediği için duraksadı. Boş yere övülmek onu çileden çıkarabilirdi, ona acımadığını göstermeliydi. “Hiç de zayıf değilsin. Özel yeteneğin ve mücadeleci yanınla gayet güçlüsün.”

Baver bir süre sessiz kaldı. “Demek öyle düşünüyorsun. Bazen tüm bunlar da yetersiz kalıyor.” Aden bir şeyler yemeyi bırakıp Baver’e baktı. Ne demeye çalıştığını merak ediyordu “Peki, senden saklamam için bir sebep yok. Dün babamla dövüştüm. Tabii biraz sarsılmış durumdayım.”

“Ne?” Aden hayrete düşmüştü, önündeki çayı düşürüyordu az daha. Baver’in bu haline babasının sebep olduğuna inanamıyordu. “Babandan hiç bahsetmemiştin. Neden dövüştünüz?”

“Bahsetmeye değer bir şey yoktu çünkü. Sadece düşmanlarımın arasına bir kişi daha eklenmiş oldu.” Baver’in dalgın hali ve soğuk ses tonu Aden’i hüzünlendirdi. Baver yine ruhen başka yerlerde gibiydi.

***

Şapka ve gözlükle biraz olsun kamufle olan Bruna sokağın köşesinde durmuş vitrine bakıyordu. Vitrindeki ayna sayesinde arkadaki restoranda oturan Tanza ve adamlarını izleyebiliyordu. O sırada masaya biri yanaştı. Söylediği her neyse Tanza’nın gerildiği belliydi, adamlarına işaret verince hepsi masadan kalktı. Lokantadakiler müşteriler rahatsız olmuş bakışlarla onları süzdü.

Adamlar araçlara binip oradan uzaklaştı. Bruna da sıradan bir araçla peşlerine düştü. Yakalanmamak için dikkati elden bırakmıyordu. Yolculuk uzun sürmedi. Tanınmış eğlence mekanlarından birine gelmişlerdi. Bruna gözükmeyecek şekilde geriye park etti. Pardösüsünü ve şapkasını çıkarıp şık, modern bir ceket giydi. Eliyle saçlarını dağıtıp, güneş gözlüğü taktı.

Tanza sanki bir dövüşe gidiyormuş gibi hararetle içeri daldı. Görevliler onu saygıyla selamlayıp geriye çekildi. Bruna’nın burada çalışan bir tanıdığı vardı, bu yüzden içeri rahatça girebildi. İçeride arkadaşıyla muhabbet edip bir şeyler içerken gözü Tanza’nın üzerindeydi. Az önce mekân sahibinin odasına geçmişlerdi. Şimdilik neler olduğunu öğrenmesinin imkânı yoktu, bekliyordu. 

“Başkan Passal nasıl?” dedi genç.

“Nasıl olsun, her zamanki gibi koşturuyor. İşler yoğun.”

Mavi gözlü genç gülümsedi. “Bilmez miyim? Buraya durduk yere gelmezsin. Anlatmayacağını bildiğim için sormuyorum, takıl kafana göre.”

“Bana çok yardımcı oluyorsun, teşekkürler.”

O sırada Tanza göründü, adamlarının yanına ilerledi. Sert yüz hatları biraz olsun gevşememişti, kaşları çatıktı. “Hazırlanın, baskına gidiyoruz.”

Bruna anında dikkat kesildi ve onlara çaktırmadan dışarı çıktı. Hemen Passal’a durumu bildirdi. “Takipteyim, konum atarım size.” Direksiyonu hızla sağa çevirip caddeye girdi, Tanza’yı gözden kaybedemezdi. Bruna şehrin diğer ucuna kadar onları izledi. Yol seyrekleşince mesafeyi açmak zorunda kaldı. Bruna kime baskın yapılacağını tahmin etmeye çalışıyor, güpegündüz bu durumun yaşanmasını şaşırtıcı buluyordu. Sonunda yüksek duvarlı bir villanın önünde sıralandı araçlar, silahlı adamlar hızla aşağı indi. Bahçe kapısını tekmeleyerek içeri daldılar.

Aracını uzağa park eden Bruna da yerini bildirip hemen villaya koştu. İçeriden anında silah sesleri yükselmeye başladı. Bruna silahını alarak içeriye bir göz attı.

“Nerede bu adam?” Bağıran Tanza idi. Adamları ile evi didik didik etmiş ortalığı dağıtmışlardı. Burası Passal’ın bahsettiği iş adamının eviydi. Bruna kapının önünde yaralı halde yatan görevliyi fark etti. Bir tanesi de ellerindeydi. Tanza tekrar bağırdı. “Herkes nereye gitti? Biri haber mi uçurdu?” Baskın bir işe yaramadığı için sinirden köpürüyordu. Önünde tutulan adama bir yumruk atıp bayılttı. “Evi yakın gitsin.”

İki katlı, turkuaz renkli gösterişli evin bahçesi usta bir bahçıvanın elinden çıkmışçasına düzenli ve göz alıcı yeşilliklerle kaplıydı. Japon usulü çatısı da dikkat çekiciydi. Bahçe salıncağı rüzgar nedeniyle hafif gıcırdayarak sallanıyordu.

O sırada yerdeki yaralı kımıldayınca Tanza silahını ona doğrulttu. “Hâlâ yaşıyorsun demek.” Acımasız bakışları aklından geçenleri fazlasıyla yansıtıyordu. Tam tetiği çekerken bir silah patlayıp da elindeki tabanca düşünce hiddetle dışarıya baktı. “Orada biri var, çabuk yakalayın!”

Bruna aracına doğru koştu, adamlar peşine düşmüştü. Niyeti ekip arkadaşlarını beklemekti ama masum birinin ölümünü izleyemezdi. “Kaç kaçabilirsen şimdi,” diye söylendi. Aracı deli gibi sürse de yeterince hızlı değildi. Arkasındaki son model araba ile yarışamazdı. Arada bir arkadan gelen kurşunlar araca saplanıyordu.

 Mesafe gittikçe kapanırken Bruna'nın endişesi artıyordu. Alnında terler birikmişti. Daha yakından silah sesi geldi, kurşun dibinden geçip ön camı delip geçti.

 Bruna karşıdan gelen aracı görünce derin bir nefes aldı. Başkan geldiğine göre olay çözülmüş demekti. Gülümsedi, aniden U dönüşü yapıp durdu. Onu kovalayanlar da şaşkınlıkla frene bastı.

Birkaç saniye sonra Passal’ın lacivert arabası yanlarında durdu. Henüz koltuğunda oturan başkanın sert bakışları Tanza’nın adamlarına odaklanmıştı. Aracın içinde öylece beklerken Bruna fırtına öncesi sessizliğin yaşandığını sezebiliyordu.

 Bruna’ya silahını doğrultan esmer adam tam tetiği çekmeye hazırlanıyordu ki görüşü bulanıklaştı. Gözlerinin önündeki nesneler belirginliklerini kaybedip titreşmeye başladı. Nereye nişan alacağını kestiremiyordu. Hemen yanındaki adama baktı, onun şekli bile titreşip, kıvrılıp duruyordu. Demin gelen kişinin Passal olduğunu anlayınca soğuk soğuk terlemeye başladı. Tanza daha önce o adam hakkında uyarı yapmıştı fakat bunu bilmek çözümü de beraberinde getirmiyordu.

Adamların hepsi şaşkınlıktan donup kalmıştı. Adım attıklarını yer ayaklarının altından kayıyor gibiydi. Bırak saldırmayı yürümekte zorlanıyorlardı. Yine de içlerinden biri tekrar silahına sarıldı. İki el silah sesi işitildi ama adam çok alakasız noktalara ateş etmişti.

Passal araçtan görkemli şekilde indi, öfkeli görünüyordu. Her adımında metrelerce yol kat edecek kadar hızlıydı, bir anda adamların dibinde belirdi. Elindeki kalın sopayla sert darbeler vurarak hepsini yere serdi. Bruna gülümseyerek yanına geldi.

“Başkan yine formundasın. Sinirlenince daha mı güçlü oluyorsun ne?” Passal ters ters Bruna’ya baktı. “Başına dert almış birine göre fazla konuşuyorsun. Henüz Tanza ile işimiz bitmedi.

“Nerede kaldı bunlar?” diye söylendi Tanza. “Tek bir adamı yakalayamıyorlar mı?”

“Efendim adamlara ulaşamıyorum. Hiçbiri telefonunu açmıyor.”

Tanza öfkeyle bahçedeki karo taşların üzerinde yürüdü. İşine çomak sokanın kim olduğunu merak ediyordu. “Burada oyalanmayalım, gidelim çabuk.”

“Nereye böyle?”

Tanza hızla bahçe kapısına döndü, gelenin kim olduğunu görünce kaşları çatıldı. “Demek senin marifetin? Bunu ödeyeceksin.” Tanza silahını hemen ona doğrulttu. Tetiği çekmeye fırsat kalmadan gözünün önünde dalgalanmalar oldu. Yine de durduğu noktadan hiç kımıldamadan silahı ateşledi. Kurşun başkanın kolunun dibinden geçti.

Passal öfkeyle ileri atıldı. Tanza bozuk görüşüne rağmen rakibi ile arasındaki uzaklığı tahmin etmeye çalışarak bir iki el daha ateş etti, yine ıskaladı. Passal bir tekme atıp silahı elinden düşürdü. Tanza bu kez dövüşçü içgüdüleri ile harekete geçti. İleri atlayıp Passal’ı yere devirdi. Bu sırada Bruna da diğer adamları etkisiz hale getiriyordu.

Passal bir yumruk darbesi ile Tanza’yı sersemletti. Tanza kısa sürede ayaklandı ve seri hamlelerle rakibini uzak tutmaya çalıştı. Passal’ın aşağıdan savurduğu tekmeyi ayağını yere sabitleyerek durdurdu. Vücudunu çevirip olanca hızıyla sağ yumruğunu başkanın karnına geçirdi. Passal bir anlığına geri çekilmek zorunda kaldı. Nefesini kontrol etmeye çalışıyordu. Tanza’nın bir sonraki hamlesi boşluğa geldi. Passal fırsattan yararlanıp ileri atıldı ve uçarak tekme attı. Kendini yerde bulan Tanza homurdandı. Başkanın hızına yetişmesi imkansızdı, silahının düştüğü yere doğru ilerledi. Tam silahın kabzasına dokunduğu anda Passal eline bastı. “Teslim ol artık.”

“Passal sen canına susamışsın. Seni yok edeceğim,” diye tehdit savurdu Tanza. Ardından aniden cebinden sis bombası çıkarıp yere fırlattı. Tanza ve adamları arabaya atlayıp kaçarken Passal arkalarından gitmedi. “Şimdilik geri çekilelim. Öncelikle yaralılarla ilgilenmeliyiz.” 

Villadaki yaralı iki adamı araca taşıdılar. Güneş göz alıcı şekilde parlıyordu. Passal göğe bakarken gözlerini kıstı, huzursuz hissediyordu. Bir şey demeden araca bindi. Bruna da onu izledi. Dakikalar sonra araç hızla ilerlerken birden sağa sola yalpalamaya başladı. Frene basan Passal son anda yolun kenarında aracı durdurabildi. Arkadan korna sesleri yükseldi.

“Ne oldu?” dedi hayrete düşen Bruna.

“Yer değiştirelim, sen sür,” dedi başkan.

“İyi hissetmiyor musun? Yaralı mısın?”

Başkan elini gözlerine götürdü. “Şu an bulanık görüyorum.”

“Bu nasıl olur?” dedi Bruna endişeyle.


13 yorum:

  1. Passal' ın gücü müthişmiş.. Keşke Bruna' da güçlerine kavuşsa bir an önce. ama Passal' a noldu bir anda anlamadım. Çok heyecanlı başladım haftaya yahuu :)))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, Passal'ın gücünü yazabildim sonunda. :) Baver'de olduğu gibi gücü konusunda terslik yaşadı. Teşekkürler güzel yorumun için. :))

      Sil
  2. Karakterlerin güçleri gerçekten havalı :) ama güçlerine bir şeyler oluyor. Bakalım bu sorunu nasıl çözecekler? Yine heyecanlı bir bölümdü. Karşı takımdaki adamları yakuzalara benzettim :) Bir de çok anime gibi canlandı bu bölüm gözümde. Ondan herhalde.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumun için teşekkürler İlkay. :) Güçleri hep farklı yaptım, serbest takılıyorum da esas karakterleri anlatmayı seviyorum, güç bahane biraz. 😅 Sorunlar devam ediyor da çözülebilir mi bilemiyorum. :) Evet, biraz o tarz olmuş, izlediğim onlar olunca belki.

      Sil
  3. baver aden bruna bu üçü hoş karakterler :) tanza ve adamları kötü mafya gibiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üçü en sevdiklerim, uyumlular. Tabii başkanı da seviyorum. :)) Evet öyleler biraz, teşekkürler yorumun için. :)

      Sil
  4. Fazla güneşe bakmak iyi değil. :)
    Kör gibi oluyor insan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onunki güneşe bakmaktan değil de evet zararlıdır. :)

      Sil
  5. Baver'in kolu kırılmış hala daha çaydanlık kaldırıyor. Akıllanmayacak bu. Neyse esas kızımız esas oğlanımıza kahvaltı hazırladı evinde ehehehe güzeldi. Vay başkan da başkanmış essah. Ona Bleach'ten Hirako'nun tema müziği Escalon'u
    armağan ediyorum :))) Reizin de güç kontrolden çıktı gibi du bakalım. Bruna'nın kaybettiği güç neydi acep merak ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öbür koluyla kaldırmıştır. 😆 Başkan öyle tabii, ne olacaktı, boşuna mı başkan oldu. Ortalığın tozunu attırır. 😎 O müzik cidden iyi olurdu bu sahneye. :)) Bruna'nın gücünü yazmıştım önceki bölümlerde, gözden mi kaçırdın. :))

      Sil
    2. Başkanım, parti kur oy verelim genel başkanım :D
      Savunma olduğunu hatırlıyorum ama daha fazla bilgi nereye gitti ki beynimin köşelerinde, puu.

      Sil
  6. Güçleri güzel de dengesizlikleri olması sıkıntı yaaa kahramanlık da yapamıyorlar bi ağız tadıyla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet dengesizlikler kötü oldu, yeni de başlayınca hazırlıksız yakalanıyorlar. Zor işleri. Yorumların için teşekkürler, arayı kapatıyorsun. :))

      Sil

Deccal Tabakta (Kitap)

  Kitap uzun süredir elimdeydi, okumaya başlayalı da çok oldu. Bir oturuşta okunacak bir kitap olmadığı için ara ara okuyorum.  Henüz bitire...