10 Nisan 2025 Perşembe

Yıldız Düşüşü 6.Bölüm

 

Geçenlerde Baver'in görselini paylaşmıştım. gwen arkadaşımız benim için karakterin gözlerini kurgudaki gibi tasarladı. Onu da paylaşayım, kendisine teşekkürlerimi iletirim. :)



6.Bölüm

Ertesi gün Baver okul müdürüne istifa ettiğini bildirdiğinde adam buna pek de şaşırmış gibi görünmedi. Hatta Baver’in yaralanmış kafasını görünce bir takım olaylara karıştığını varsayıp istifasının isabetli olduğuna karar verdi. Sonuçta yeni bir nutuk çekmesine gerek yoktu. “Peki, gidip son kez öğrencilerinle görüşebilirsin. Emeğin için teşekkürler.”

İşte bu kadar, müdür onu başından savıyordu. Yüzündeki rahatlamaya bakılırsa Baver’i kovma zahmetine katlanmadığı için memnundu. Baver bir yanıt vermeden odadan ayrıldı. Koridor boyunca yürürken insanlar, her şey ağır çekimde akıyor gibiydi. Gülüşerek merdivenden inen gençler, aşağıdaki kantinden yükselen uğultu, öğretmenler odasından çıkıp başıyla onu selamlayan meslektaşı, birbirini kovalayan haylaz öğrenciler, koridorun bir köşesinde kulaklığını takmış dışarıyı izleyen Akira...

Akira Baver’i fark edince gülümsedi. Sonra bakışları kafasına kayınca endişeyle yanına koştu. “Yaralandınız mı? Ne oldu?”

Ellerini cebinden çıkardı Baver, gülümsemeye çalıştı. “Küçük bir kaza diyelim, önemli değil.” Birlikte sınıfa geçtiler. Bir süre öğrencilerin yerine geçmesini sessizce izledi Baver. “Kitaplarınızı çıkarmanıza gerek yok. Bugün ders işlemeyeceğim, sadece vedalaşmak için buradayım.” Sesi de yüzü gibi ifadesiz görünüyordu. Yine de herkes hayretle ona baktı. Sonra birbiri ardına sorular geldi.

“Ciddi olamazsınız?”

“Nasıl yani, neden?”

“Nereye gidiyorsunuz?” 

Düşüncelerini dışarı pek yansıtmazdı Baver. Bu gibi anlarda pek konuşmayı da tercih etmezdi. Evet, üzgündü ve öğrencilerini özleyecekti. Bunu dile getirmek bile zordu onun için. Masanın köşesine oturup ellerini kucağında birleştirdi. “Daha fazla devam etmem olanaksız. Hayatta önemli yol ayrımları vardır. Belki bir gün bir yerlerde karşılaşırız, hoşça kalın.”

“Aaa!” Hep bir ağızdan uğultular yükseldi. Pall da şaşkındı. Az da olsa bunun nedenini anlayabiliyordu. Bir an kendini kötü hissetti. “Hocam bu seçimi yapmaya zorlandınız mı yoksa? Kalmanızı istesek?”

“Elbette durumu biliyorsunuz fakat bu kendi seçimim. Bizler hep mücadele etmeliyiz, kendi kabuğumuza çekilmek israf olurdu.”

“Sadece kendinizi düşünseniz ve dilediğiniz gibi yaşasanız olmaz mı?” Baver sorusu üzerine Akira’ya döndü, dalgın halde gülümsedi. “Bu benim yapabileceğim bir şey değil. Pişmanlık duymadan yaşamak istiyorum, kafamda hiçbir soru kalmasın istiyorum. Sonuna kadar gitmeliyim, anlayacağınızı umuyorum.”

Baver veda edip ayrıldı, eşyalarını toplamak üzere öğretmenler odasına gitti. Merak eden öğretmenlere de açıklama yapmak zorunda kaldı. Bir kısmı hiç umursamamış görünürken bir kısmı üzülmüştü. Birkaç dakika sonra odadan çıktığında Akira onu bekliyordu. “Hocam bir karar aldık. Sizin için bir veda partisi düzenlemek istiyoruz. Lütfen kabul edin.” Gencin heyecanını kırmak istemiyordu Baver. “Güzel düşünmüşsünüz, yeri ve zamanı bana haber verirsiniz.” “Anlaşıldı hocam.” Akira sevinçle sınıfın yolunu tuttu. Baver bir süre arkasından baktı, pişmanlık duymak istemiyordu. Hangi seçimin doğru olduğundan hâlâ emin değildi ama kararı kesindi. Dışarı çıkınca dönüp son kez okula baktı. Henüz fazla vakit geçmeden Akira’dan mesaj geldi. 

Bu bir davet metnidir.

Yarın, gün batımının eşsiz manzarasında, şelalenin yanında, güneş gözlükleriyle, gece yarısına kadar, bir dakika bile geçmeyecek...

Mesajı okuyan Baver gülümsedi. Güneş gözlükleriyle ha? Evet, gece yarısını bir dakika bile geçmemeliydi. Daha fazlası olsa kopamayabilirdi öğrencilerinden. Kısa bir onay mesajı attı.

Evine gittiğinde orayı daha bir ıssız buldu. Yapacak hiçbir şeyi kalmamış gibiydi. İçindeki sıkıntıyı dağıtmak için çare aradı, bulamadı. Balkona çıktı, boş boş dışarıyı, insanları izledi. Kimsenin yanından geçip gidenin hayatını bilmediği bir dünya... Kimsenin kendi ruhunu göremediği bir dünya... Baver bile kendisini yeterince anlamıyordu. İçinde kıvranıp duran karamsarlığın sebebini çözemiyordu.

Ertesi gün, gün batımında şelaleye vardı. Aracını uygun bir yere park etti. Şelalenin yanındaki boş alanda çardaklar vardı. Hepsi ışıklarla bir güzel süslenmişti. Masalar çeşit çeşit yiyeceklerle, içeceklerle donatılmıştı. Herkesin güneş gözlükleri takıyor olması Baver’i gülümsetti. Öğrenciler hemen Baver’i en gösterişli çardağa çekti. “Hoş geldiniz hocam,” dedi Akira.

“Hocam, istediğinizden başlayabilirsiniz. Kendi ellerimizle yaptık her şeyi.”

“Fotoğraf çekilmeyi de unutmayalım.”

“Ben bir müzik açayım.”

Baver ortamdaki huzur ve enerjiyi hissedebiliyordu. Öğrencilerinin mutluluğuna acemice karşılık vermeye çalışırken ait olduğu yerde bulunduğunu düşünüyordu. Kısa sürecek bir andı sadece. Yine de kendini bırakıp gülümsedi, rahatça sohbet etti, öğrencilerin ısrarı üzerine onlarla poz verdi.

“Bir tane daha çekin, ben iyi çıkmamışım,” dedi kızlardan biri.

“Zaten hepimiz gözlüklüyüz, ne fark eder?” diye söylendi Pall.

Baver o sırada gözlüğünü çıkarınca tüm gözler hayretle ona döndü. “Tamam, bir kez de böyle çekilelim o zaman.” Sevinç ve hayret nidaları yükselince Baver gülmeden edemedi. 

Birkaç flash birden patladı. Birçok kişi hazır gözlüksüz bulmuşken Baver’i çekmek için yarışa girdi. Hemen ardından iltifatlar başladı.

“Gözleriniz çok güzelmiş hocam.”

“Bunu canlı gördüğümüz için diğer sınıflar kıskanacak.”

“Hocam gerçek mi bunlar?”

“Aşk olsun hocam, sınıfta o kadar takla attım gözlüğünüzü çalabilmek için. Şimdi pat diye çıkardınız.”

“Biraz daha yakından bakabilir miyiz?”

“Yeter ama Baver hocanın kafasını şişirdiniz.”

“Sen sus, ilk kez böyle bir şey görüyoruz.”

Baver öğrencilerinin heyecanı yatışana kadar bekledi, sonra yine gözlüğünü taktı. “Bu kadar yeter, beni mahcup ediyorsunuz.”

“Evet, hadi açılın şimdi. Rahat bir nefes alsın Baver Hoca,” dedi Akira. Gece sonunda vaktin nasıl geçtiği anlaşılmamıştı bile. Baver saatine baktı. “Hadi, toplanalım yavaştan. Gece yarısını bir dakika bile geçmeyecek demiştik.”

“Ne?”

“Bu kadar çabuk mu?”

“Ne zaman demiştik?”

Baver şaşkınlıkla bakınca Akira omuz silkti. “Sanırım kendi kendime küçük bir karar aldım.”

Diğerleri Akira’yı azarlamaya başlayınca Baver onları durdurdu. “Çok geç oldu bile. Evinize dönmelisiniz artık. Bugün için teşekkürler gençler. Sizleri unutmayacağım.”

Baver’in ses tonu karşısında herkes sus pus oldu. Vakit öyle güzel geçmişti ki onu bir daha göremeyeceklerini unutmuşlardı.

***

Baver caddenin hemen arkasındaki üç katlı, gösterişsiz binadan içeriye girdi. Dışının aksine iç kısmı iyi tasarlanmış, dikkat çekici bir mimariye sahipti. Her yere küçük saksılar, kitap rafları yerleştirilmişti. Ahşabın hakim olduğu işlemeli dolaplar sıralanmıştı. Sekreter onu gülümseyerek karşıladı.

“Baver Bey hoş geldiniz. Geçmiş olsun, olanlara üzüldük. Diğerleri az önce toplantı salonuna geçti.”

“Teşekkürler Ube, talihsizlik işte, görüşürüz.”

Sekreter Ube sıradan bir insandı fakat ailesinde yıldız enerjisi ile doğan biri vardı. Bu yüzden onlarla çalışmaktan memnuniyet duyuyordu. Her zaman takım elbise giyer, saygıda kusur etmezdi. 

Baver en üst kata çıkana kadar karşılaştığı kişilere selam verdi. Toplantı odasından içeriye girdiğinde sadece Bruna ve Habel’in gelmiş olduğunu gördü. Bruna bu kez spor kıyafet giymiş, üstüne kot ceket geçirmişti. Ciddi görünümlü Habel ise resmi denecek bir etek ceket takımı gitmişti. Her zamanki gergin bakışları ile Baver’i süzdü. “Baver, son zamanlarda başına gelmeyen kalmadı. Belayı mı çekiyorsun ne? Belki de bu kadar...”

Masanın diğer ucuna oturan Baver gözlerini kıstı. “Belki de bu kadar ne?”

“Hadi ama sabah sabah başlamayın. Baver de elbette tüm bunların içinde olmak istemezdi.” Bruna kahvesinden bir yudum aldı. “Kahve söyleyim size de.”

Baver yanıt vermedi, yorgun görünüyordu. Kadın da bakışlarını önündeki kağıtlara çevirdi. Topladığı verilerle ilgili dosya hazırlamıştı.

“Bugün moralsiz görünüyorsun. İstifanı vermiş olmalısın,” dedi Bruna.

“Evet, okulla bir bağım kalmadı artık. Neyse, doğrusu da buydu zaten.”

Habel bir an başını kaldırıp baktı, bir şey diyecek oldu ama vazgeçti. Diğer ekip üyeleri de yavaş yavaş gelmeye başlayınca muhabbetin devamı gelmedi.

Baver’in karşısına oturan iki adam saldırı sınıfındandı, ikisi de üst seviyedeydi. Kahverengi saçlı, iri gözlü, baygın bakışlı Asarba sakin görünümünün aksine yıkıcı dövüş tekniği ile meşhurdu. Lorenz kalıplı, esmer tenli, yavaş ama güçlü darbeleriyle korkutucu biriydi. Kendi aralarında hararetli bir konuşmaya dalmışlardı.

Aden ilk kez toplantıya katılıyor olmanın verdiği heyecanla içeri girdi. Resmi bir kıyafet giymiş, at kuyruğu yaptığı saçını fularla bağlamıştı. Babet ayakkabıları üzerinde yürürken hiçbir ses çıkarmıyordu. Baver’in başındaki bandajı görünce şaşırdı. Sessizce yanına oturdu, fısıldadı. “Yine kötü bir şey oldu değil mi? Neden benim haberim olmuyor?”

“Bruna sana yetiştirmiştir diye düşünmüştüm.” Aden gözlerini devirdi. “Bugün pek huysuzsun. Toplantıdan sonra neler olduğunu öğrenmek istiyorum.” Baver çatık kaşlarla onu süzdü.

O sırada Başkan Passal içeriye girdi, masadaki yerini aldı. Ortam sessizliğe büründü, tüm gözler ona çevrildi. Passal her zamankinden daha kararlı görünüyordu, sırtını dikleştirmişti. Herkesle tek tek göz teması kurdu ve tok bir sesle lafa başladı.

“Ekibimiz kurulduğundan bu yana herkes çok çabaladı. Zaman zaman başımızın derde girdiği oldu, tıpkı şu son dönemde olduğu gibi. Ne kadar çalışsak da her imkana sahip değiliz, gücümüz her şeye yetmiyor. Bazı kurumlarla ve emniyetle işbirliği içinde olsak da düşmanlar tarafından kolayca hedef haline gelebiliyoruz. Adımlarımızı artık daha sağlam atalım, özellikle de sana söylüyorum Baver. Tanza meselesinden çekileceksin.” Baver can sıkıntısıyla başını sallayarak onayladı. “Ve Asarba şu kaçakçılarla siz ilgilenin. Yaptıkları affedilmezdi, Nuwey bir süre hastaneden çıkamayacak.”

Bir süre sessizlik olunca Bruna sözü aldı. “Dert etmemiz gereken bir mesele daha var. Duyumlarıma göre yıldız enerjili bazı kişilerde son güneş patlamasının ardından bir takım olumsuzluklar baş göstermiş. Yani Baver’den sonra iki kişi daha benzer bir durum yaşamış. Bu ilk kez yaşandığı için önlem olarak ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bu konuda hiçbir araştırma yok.”

Passal ellerini başının arasına aldı. “İşte bu çok hassas bir konu. Gelecekte bizlere ne olacağından emin değiliz. Belki güçlerimizi kaybederiz ama daha kötüsü yaşanacak olursa, yani güçlerimiz kontrolden çıkarsa hükümet bize karşı çıkacaktır.”

“Ne yani, bu bizim suçumuz mu? Biz ne yapabiliriz ki?” Konuşan Lorenz’di. “Zaten şu ana kadar insanlar için elimizden geleni yaptık değil mi? Bir de biz mi suçlanacağız?”

“Sakin ol Lorenz,” dedi Bruna. “Henüz sadece varsayımlar üzerinden konuşuyoruz. Yine de en kötüsüne hazırlıklı olmalıyız.” Baver düşüncelere dalmıştı, kimseyi duymuyor gibi görünüyordu. Sonunda toplantı bitti.

Herkes dağılırken Passal Baver’in beklemesini istedi. Bruna’nın gözü ikisine takılsa da bir şey demeden salondan ayrıldı. Baver başkanı süzdü, ne diyeceğini merak ediyordu. Passal masaya yaslanıp kollarını önünde birleştirdi. “Senin için gizli bir görevim var. Zorlanacaksın, başarılı olmanı umuyorum.”

Baver gözlerini kıstı. “Beni sınıyor musunuz yoksa?”

“Yanlış anlama. Zaman zaman herkese üstesinden gelebileceğinden zor bir görev veririm. Kişinin tek başına neler yapabileceğini görmek isterim. Şu ana kadar işleri kendi istediğin gibi hallettin artık bir şeyleri elime almalıyım.”

“Anlıyorum peki. Burada kalmayı seçtiğime göre başka şansım yok. Görev ne peki?” Passal açıklama yaparken Baver dikkatle onu dinledi. Hiçbir yorumda bulunmadı. “Peki, halledebilirim bunu,” dedi sonunda. Dışarı çıktığında Bruna'yı kendisini beklerken buldu. “Bir sorun mu var? Sana ne dedi başkan?”

“Hiç, hiçbir şey.”

“Hmm, peki. Söylemiyorsan bir sebebi vardır.” Birlikte yürümeye başladılar. Hava kapalıydı ve gittikçe serinliyordu. “Yağmur yağacak gibi,” dedi Baver. Bruna onun dalgın ifadesine baktı. “Yağmur konusunda endişeleniyor olamazsın. Arabanla gelmedin ama evine ışınlanabilirsin rahatça.”

“Seni de evine bırakayım istersen.”

“Özel gücünle? Yağmurdan kaçınmak için bunu isteyeceğimi mi sandın?”

“Doğru, istemezsin,” diye mırıldandı Baver.

“Bir şey mi oldu? Garip davranıyorsun.” Bruna, başkanın ne dediğini çok merak ediyordu. Belki de Baver'in arada bir girdiği bunalımlarından biriydi, emin olamıyordu. Baver’in omzunu tuttu. “Toparlan, tamam mı? Ne zaman konuşmak istersen ara, şimdilik gitmem lazım.” Baver başıyla onayladı ve gök gürlerken dostunun uzaklaşmasını izledi.


10 yorum:

  1. ilk bölüm hüzünlüydü :) okulu bırakması :) ikinci bölümde öğrenemedik gizli görevi :) yine başına bişeyler gelecek olmalı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okulu bırakıyorsa biraz dram olmalı diye düşündüm. :) Gizli görevi Bruna'ya bile söylemedi Baver, çok ketum. Beklenmedik şeyler olacak. :)

      Sil
  2. beğendim bu bölümü de bakalım neler olacak elinize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Anam Baver'in yıldızlı gözleri gelmiş 🤩⭐ Arkadaşın ellerine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, güzel oldu. Görmüş olduk. ☺️🌸

      Sil
  4. Toplantı sonrası Aden' in Baver' le konuşmasını bekliyordum.. gizli görevi bekleyelim bakalım, neymiş.. ama yıldızlı gözler muhteşem, eline sağlık Gwen' in :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aden Baver ile tekrar görüşemedi, kaldı gitti başkan araya girince. :) Gizli görev sonraki bölümde anlaşılacak. Evet yıldızlı gözleri iyi oldu, tam da bölümde öğrencilerle vedalaşmışken.

      Sil
  5. Okulu bırakması üzücüydü ama içimden bir ses bu temelli bir ayrılık değil diyor :) Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mecbur kaldı ama ileride ne olur bakalım. Teşekkürler yorumun için. :)

      Sil

Yıldız Düşüşü 7.Bölüm

  7.Bölüm Yağmurun bastırmasına aldırmayan Baver dalgın halde yürümeyi sürdürdü. Karamsarlık seviyesi gökyüzünü kaplayan kara bulutlarla yar...