8.Bölüm
“Ne dedin?” Baver donup kaldı. Bu gerçek olabilir miydi? Karşısındaki adama dikkatle baktı. Çok değişmiş olsa da çocukluktan anımsadığı kinci bakışları aynıydı. Bu kez yüzünde sinsi bir gülümseme de vardı.
“Ben senin babanım.”
Baver’in beti benzi attı, gözleri babasına kenetlenmişti. Bunca yıl sonra bu şekilde mi karşılaşmak zorundaydılar. Kendini toplamak için yoğun bir çaba harcaması gerekti. “Olamaz,” diye mırıldandı.
Duvayn duruma daha çabuk uyum sağladı. Sanki yıllar sonra karşılaştığı kişi oğlu değil de herhangi biriydi. Şaşkınlığı yerini hızla üstünlük kurma çabasına bıraktı.
“Bak sen şu işe. Büyüdün de peşime mi düştün? Beni alt edebileceğini mi sandın?”
Hâlâ şaşkın olan Baver ne diyeceğini bilemedi. Babası tıpkı eskiden olduğu gibi kendisini ezip geçmek için can atıyordu sadece. Baver daha önce hiç bu kadar soğuk insan görmemişti. Çocukluk anıları zihninde dönüp dururken Duvayn ani bir hamleyle kolunu yakalayıp geriye doğru büktü.
“Kim için çalışıyorsun? Söyle!”
“Bırak! Senin gibi suçluların karşısında olduğumuzu bil yeter.”
“Yıllar önce o sinir bozucu gözlerinden, senden kaçtım. Zayıflığıma lanet ettim, bir çocuk karşısında hissedilen acizlik ne fenadır. O günden sonra güçlü biri olmak için çok çalıştım.”
“Sadece acımasız bir katil olmuşsun!”
Duvayn kolunu kırmak istercesine daha da büktü. Baver haykırmamak için kendini zor tutuyordu. Babası nasıl olmuş da bu kadar güçlenebilmişti? Serbest olan kolunu kaldırıp dirseğiyle geriye, Duvayn'ın çenesine vurdu. Sağlam şekilde vuramadığı gibi babasını daha da kışkırtmıştı. Başına yediği silah kabzası ile kendini yerde buldu.
Duvayn önünde çömeldi. “Uslu dur. Bana ulaşabildiğinize göre boş değilsiniz anlaşılan. Ama oğlum olsan da daha ileri gitmene izin veremem. Yok hayır, asıl oğlum olduğun için bir bedel ödemelisin.”
“Neden bunu yapıyorsun?” dedi Baver. Sadece kafasını toplamak için zaman kazanmaya çalışıyordu. Gözleri kararmıştı ve yerden kalkacak gücü yoktu.
“Çünkü ben özgürlüğü fiziksel güçte buldum. Güçsüz, zayıf, sıradan biri olarak birilerine kölelik etmektense kendi hakimiyetimi kurdum. Yıllarca dövüşerek para kazandım, sonuçta tek başıma herkesi alt edebilecek seviyeye geldim. Korkulan Hayalet oldum, aranılan, saygı duyulan...”
Duvayn'ın yüzünde delice bir ifade belirdi. Gözleri Baver’in gözlerine kenetlenmişti. Avına yaklaşan bir vahşi gibi elini o gözlere doğru uzatırken sarı gözler ışıldadı. Duvayn bir an şaşırıp elini geri çekti. O anda Baver gözlerinin önünden yok oldu. “Kahretsin, elimden kaçtı!” diye haykırdı. Masayı tekmeledi, burnundan soluyordu.
Baver uzağa gidemeyeceği için arabasına geçmişti. Titreyen ellerle hemen arabayı çalıştırıp uzaklaştı. Pansiyona girdiğinde ayakta durmakta zorlanıyordu, görevli onu fark edince koştu. “İyi misiniz? Yardım edeyim.”
Baver bayağı hırpalanmıştı, kolunu pek kımıldatamıyordu, canı yanıyordu. Görevli hemen koluna girip onu odasına bıraktı. “O adam. Nasıl olur?” diye mırıldandı Baver. Kalbi deli gibi atıyordu. Beklemediği bu durum onu sarsmıştı. Babasının karşısında bir şey yapamamış, kaçmak zorunda kalmıştı. Hem öfkesi, hem de kalp kırıklığı giderek artıyordu, gözleri dolmaya başladı.
Az önceki genç geri dönüp kapıyı tıklatınca duymadı bile. Sargı bezi, ağrı kesici falan getirmişti. Gereken müdahaleyi yapıp gitti.
Baver düşüncelere dalmıştı, olanlara inanmakta zorlanıyordu. Bu şekilde davranılmayı hak edecek ne yapmıştı? Neden bu görev ona verilmek zorundaydı? Her şey berbat olmuştu. Bir süre sonra gözlerini açık tutmakta zorlandı.
Gün ışığı odaya vurduğunda güçlükle gözlerini araladı. Olanları hatırlayınca yatağından fırladı, her tarafı ağrıyordu. Yüzünü yıkayıp kendine geldi. Başkanı aradı, sesi donuktu.
“Ben yapamadım, dönüyorum.”
“Baver bir şey mi oldu? Sesin kötü geliyor.”
“Başarısız oldum.”
“Dünyanın sonu değil, bu kadar dert etme. Tekrar denersin.”
“Anlamıyorsunuz. Bunun olmasını beklemiyordum. Üzgünüm, beni bu görevden almanız lazım.”
“Ne oldu Baver, sorun ne?”
“Şu an anlatamam, bana biraz zaman verin.”
“Tamam, sakinleş önce. Ne zaman istersen dön.”
Baver telefonu kapatınca hemen hazırlandı. Buradan bir an önce gitmek istiyordu. Babasıyla tekrar yüzleşecek gücü yoktu. Öyle biri kaldığı yeri de bulabilirdi. Bitkin hissetse de yola koyuldu. Eve varmak üzereyken Bruna aradı.
“Neredesin? Neden telefonu açmıyorsun? Başkan haber verdi, ne oldu? Evdeysen yanına geliyorum.”
“Telaşlanma, iyiyim. Birazdan evde olurum, gelmene gerek yok.”
“Olmaz öyle şey. En azından gelip göreyim seni.”
“Nasıl istersen,” diyerek telefonu kapattı Baver. İç geçirdi, kendini bir an evvel eve atmak istiyordu. Yarım saat sonra odasındaydı, gözleri ağrıyordu. Tüm enerjisi tükenmiş gibiydi. Bir zaman sonra zil sesini işitti, ısrarla çalıyordu. Kendini yataktan kazırcasına kalktı, kapıyı açmazsa Bruna gitmezdi. Kapıyı aralayıp boş bir ifade ile baktı.
Hem fiziksel hem ruhsal anlamda çökmüş görünen Baver Bruna'yı şaşırttı. Aceleyle içeri girip kapıyı örttü. “Bu haldesin ve hâlâ iyi olduğunu söylüyorsun öyle mi? Doktora gittin mi peki?”
“Boşver, sadece uyumak istiyorum. Boşuna nefesini yorma.”
Baver odasına doğru gidince Bruna onu takip etti. “Ne oldu? Bir şey anlatmayacak mısın?”
Baver başını ellerinin arasına alıp yatağın kenarına oturdu. “Başkanın verdiği görev için oraya gittim. Yakalamam gereken kişi babammış.”
“Nasıl yani? Başkan babanı nereden tanıyor?”
“Başkanın babamı tanıdığı yok, tesadüftü. O kiralık katilin babam olduğunu bilemezdim.”
Bruna şaşkındı. “Hadi ya, bu nasıl olur?”
Baver lafını kesip öfkeyle konuştu. “Onla kavga ettim. Fakat o beni tanıdıktan sonra bile tereddüt etmedi. Beni bu hale getirecek kadar güçlenmiş inanabiliyor musun? Kaçmaktan başka şey yapamadım.”
Baver’in hali Bruna’nın içine oturdu. Onun neden sarsıldığını şimdi anlıyordu. “Bir insan oğluna nasıl böyle davranabilir, aklım almıyor. Kendini suçlama, sen de güçlüsün. O an şoka girdiğin ya da karşılık vermek istemediğin için yenilmiş olabilirsin. Bunları düşünme, bir an önce toparlanmalısın.”
Baver başını kaldırınca Bruna gözlerindeki hayal kırıklığını okuyabildi. “Beni terk ettiği için ona öfkeli olsam bile içten içten bir gün karşılaşmayı istedim. Belki pişman olmuştur, belki beni aramıştır diye düşündüm. Görüyorum ki o benden hep nefret etmiş.”
“Kolay değil farkındayım. Keşke hiç yaşanmasaydı. Sen biraz dinlen. Eminim açsındır, bir şeyler hazırlayım.” Baver sessizce başını sallayınca Bruna mutfağa geçti. Passal’ı arayıp durumu bildirdi. Başkan şaşkına döndü. “Hayalet denen o lanet adam Baver’in mi babasıymış? Buna inanamıyorum.”
“Düzelecek. Sanırım bir süre görev vermesen iyi olur.”
“Haklısın. Diğer herkes çalışıyor zaten. Sen de Tanza’yı yakından izlemelisin. Kendisiyle ortak olmak istemeyen iş adamlarını tehdit etmeye başlamış, bunun üzerine git bakalım. Baver’in girişimleri de sonuçsuz kaldı zaten, holding işinden çekiliyoruz şimdilik. Asıl bela Tanza.”
“Anlaşıldı, yarından itibaren buna yoğunlaşacağım. Ayrıca yanındaki gizemli elemana bir şekilde ulaşmam lazım.”
“Bruna, önceliğin o olmasın. Fevri davranma. Gücünü geri kazanma gibi bir umudun varsa hayal kırıklığına uğramanı istemem. Dikkatli ol.”
Bruna konuşmanın ardından Aden’i aradı. “Merhaba Aden. Rahatsız ediyorum ama yarın ben çok meşgul olacağım için gelip Baver ile ilgilenir misin? Pek iyi durumda değil.”
“Döndü mü? Kötü bir şey mi oldu? Gelirim tabii ne demek.”
“Bazı tatsızlıklar yaşamış, pek üstüne gitme. Sadece kafasının dağılmaya ihtiyacı var. Tek kalırsa ruh hali daha kötüye gidebilir.”
Aden’in sesi hafif telaşlıydı. “Anladım, haber verdiğin için teşekkürler. Yarın orada olacağım.” Bruna biraz olsun rahatlayıp çorba malzemelerini dolaptan çıkardı. Yaptığı sıcak çorbayı Baver’e götürdü. “Uyan bakalım, bir şeyler ye.” Baver istemeyerek de olsa doğruldu. Çorbanın güzel kokusu karnının ne kadar acıktığını hatırlattı. “Bruna sen iyi birisin. Benim aksime herkesin derdine koşuyorsun, herkesle aran iyi.” Bruna gülümsedi. “Bunun için özel bir çaba harcamıyorum. Yani insanlarla olmak bana iyi geliyor. Sense kendi kabuğuna çekilmeyi seviyorsun, bu seni daha az iyi yapmaz.”
Çorbasından birkaç kaşık içti Baver. “Sence bu geçmişimden ötürü mü? Gerçek bir ailem olsaydı belki...” Sesi giderek azaldı.
“Şimdi bunları düşünme. Duygusal davranıyorsun. Baban yüzünden kendinde olumsuzluk aramayı bırak.”
Baver kaşığı tepsiye bıraktı. Gözlerinde tekinsiz bir ışıltı vardı. Sesi daha farklı çıkıyordu. “Düşündükçe bir şeyin farkına vardım. Sonu ne olursa olsun onun karşısına bir daha çıkmak istiyorum.”
Bruna hayretle baktı arkadaşına. Onda uyanan hırsı görebiliyordu. “Babanla dövüşmek mi istiyorsun? Neden?”
“Oradan kaçtıktan sonra bir şeyler değişti sanki. İçimde bir şeyler parçalandı. Yeniden hayata odaklanmam için onunla kapışmalıyım. O, yakamı bırakmayan bir kâbus olarak kalacak yoksa. Buna izin veremem, her şeyi bitirmeliyim.”
Bruna kaşları çatık halde ayağa kalktı. “Şu an doğru düşünemiyorsun. Kendine gel Baver. Tüm söylediklerin anlamsız, babanı takıntı haline getirmek sana daha zarar verir.”
Baver dik dik Bruna’ya baktı. “Beni anlamanı beklemiyorum, onay da istemiyorum zaten.” Bruna başını iki yana salladı. “Onu yendiğinde ne değişecek?”
“Ona öğreteceğim, hayal kırıklığının ne olduğunu.”
Bruna ona laf anlatmanın anlamsız olduğunu düşünüp uzatmadı. Nasılsa aklını başına alacak, toparlanacaktı. “Geç oldu, benim gitmem lazım. Yarın çok işim var, burada olamayacağım.”
“Sorun değil, kendi başımın çaresine bakabilirim.”
“Aden gelecek, onu aradım.”
“Neden, çocuk muyum ben? Başıma neden birini dikiyorsun?”
“Üzgünüm Baver ama beni buna sen mecbur ediyorsun.” Baver burnundan soluyordu ama sakinliğini korudu. Bruna’nın her zamanki gibi durumu abarttığını düşünüyordu. Bir anlığına düşüncelere daldı, sonra sakince konuştu. “Bruna benim için endişelendiğinin farkındayım. Kusura bakma. Aceleyle hatalı bir karar almayacağım, güven bana.” Bruna yine de şüpheyle onu süzdü. Duvara yaslandı. “Her şey sana kalmış. Önüne bakmak yerine boş bir amaç peşinde koşacaksan koş, hayatı kendine zehir edeceksen durma.”
“Bu ağır oldu,” diye mırıldandı Baver.
“Anlaman gerekiyordu, üzgünüm,” diye gülümsedi Bruna.
Bruna Baver için bir baba figürü olmuş gibi görünüyor. Kendi babasının ise sorunları olduğu açık. Hem oğlu farklı diye ondan kaçtı hem de kendisi kendisini ucubeye çevirmiş. Belki de eşinin ölümü nedeniyle oğluna öfkelidir.
YanıtlaSilBruna tam öyle oldu evet, Baver de yalnız biri olunca üstüne çok düşüyor. :) Duvayn bayağı sorunlu evet, erken çocuk sahibi olup da bir şeyler ters gidince adamın dengesi bozuldu. Eşinin ölümü de etkiledi evet. Ayy burada gizlice Jujutsu karakterlerinden ilham almışım. 😅 Orada da bir baba oğul savaşı vardı. Bence farklılık katıyor bu tarz şeyler. :)
Silamanin ne babalar var :) bu baba neden böyle oldu bakalım oğlu onu değiştirebilecek mi? :)
YanıtlaSilBakalım, kısmet. 😅 Herkes baba olamıyor deep.
SilYeni bir roman yolda galiba. Emeğine sağlık Duygucuğum.
YanıtlaSilYeni kurgum evet, teşekkürler Sibelcim.
SilBir solukta okudum :) eline sağlık Duygucum.. çok keyifli okuması. Baver bir eşikten geçiyor, hadi hayırlısı.
YanıtlaSilGüzel yorumun için teşekkürler Sezercim. :) Okuyup yorumlaman beni mutlu ediyor. Baver'in kafası bir hayli karışık. :)
SilEhehehe çatışmamız devam ediyor tam benlik. Sonuna kadar düşmanlık edip öleceği sırada güzel söz söylemesi yeterli bize ehehee (✿◡‿◡) Bavercim geçmiş olsun. Evet şimdi dertli esas oğlanımızı hayata döndürecek neşeli esas kızımız girsin sahneye
YanıtlaSilBakalım ölecek mi. 😅 Zor iş, böyle adam çekilmez hiç. Tabii birilerinin Baver'i toparlaması gerek. 😅
Silİşte baba gibi bir baba oğluna ne hayat dersleri veriyor :)
YanıtlaSilÖyle, sorunlu bir baba. 😅 Başa gelen çekilir. :)
Sil