Gece, rüzgarın uğultusu başladığında hemen kulaklarımı pamukla tıkadım. Gerçekten de işe yaramış, sesler kesilmişti. Bitkin halde yatağa uzandım. Gerginlikten gözüme uyku girmedi, rahatsız edici düşüncelerim geri gelmişti. Buradan çıkamama fikri beni ölesiye korkutuyordu. Sevdiklerimi bir daha hiç göremeyecek miydim? Sanki ikiye bölünmüştüm. Kaçmak isteyen yanımla burada kalmak isteyen yanım çarpışıyordu.
Bir gün ormana giderken geçmişime dair hiç özlem duymadığımı fark ettim. Fısıltıyla sohbet edip dururken ailem bile aklıma gelmez olmuştu. Bu ben olamazdım. Adadan önceki hayatım yoktu sanki. Önümden geçen alımlı kelebeğin dansına takılı kaldı gözlerim. Bir süre sonra kelebek yere düştü, ölmüştü. Geride hiç iç bırakmadan toprak onu içine çekti. O an kafama dank etti, adada hiç mezarlık görmemiştim. Sormak için ustamın yanına koştum. “Bu adada ölenlere ne oluyor?”
“Gömülüyorlar evlat, başka ne olacak?” Sorumu yadırgamıştı, tek kaşını kaldırdı. “Mezarlık nerede peki?” Düşünmeye başladı, bir süre ne diyeceğini bilemedi. “Şey, neredeydi ya? Şimdi çıkaracağım bekle.” Dediği gibi bekledim ama beni de sorumu da unutup işine döndü.
Çok garip. Sanki bir şey insanların kafasını karıştırıyordu. Birkaç gün sonra birinin ölüm haberini aldık. Yakınları üzgündü ve cenaze ile meşguldü. Gidip uzaktan izledim, adamı ormanın içinde bir yere gömdüler ve ağlayıp dağıldılar. Her şey normal görünüyordu yine de ertesi gün kimse yokken aynı yere gittim. Mezarın olması gereken yerde toprak dümdüzdü. Şaşkınlıkla bir süre toprağı kazdım ama içinde bir şey yoktu. Korkuyla geriye düştüm. Şaşkınlık ve endişeyi üzerimden atmam bayağı sürdü.
O gece bir kâbus gördüm. Adanın soğuk kumlarında yalınayak yürüyordum. Her yeri beyaz bir sis örtüsü kaplamıştı. Akbabalar birer birer gelip ağaçların dallarına konuyordu. Nereye gittiğim hakkında bir fikrim yoktu, her adımımda kalbimi saran korku büyüyordu. Üzerimdeki gözleri hissedince koşmaya başladım. Kuşlar da peşime takıldı. Kulakları sağır edecek gürültü vardı. Dengemi kaybedip bir ağacın dibine yuvarlandım. Yerden fırlayan sarmaşıklar bedenimi sardı, ben deli gibi çırpınırken beni toprağın içine doğru çekti. İnsanları öğüterek beslenen bir ada.
Bağırarak uyandım, terden sırılsıklam olmuştum. Ne olursa olsun buradan kurtulmalıyım. Ölü ya da diri benden haber alamamak ailemi mahveder. O an kalbimdeki tüm tereddütlerden sıyrıldım.
Sonra bir şey hatırladım. Buraya geldiğimde ilk karşılaştığım kişi yağmurlu günde durakta kayıp ilanında gördüğüm adamın ta kendisiydi. Halbuki bana henüz çocukken buraya geldiğini, kimsesinin olmadığını söylemişti. Tamamen yanılıyordu, onu arayan bir ailesi vardı. Her ne kadar konuşmak istesem de gerçeği ona söyleyemedim. İnanmazdı.
***
Kalemi bulduğumda derin bir nefes aldım, mumu geri yaktım. Hemen yazacaklarımı yazdım, yırtılmasından korkarak kağıdı özenle katladım. Çantamı alıp kendimden emin kulübeden çıktım. Daha ilk adımımda beni buraya bağlayan bağların gevşediğini hissettim. Bu kez başaracağımı biliyorum.
Kimseye görünmeden denize açıldığımda arkama bakmadan kürekleri çektim. Nefesimi tutmuş bekliyordum, öncekinin aksine adadan uzaklaşabildim. Dönüp ardıma baktığımda şok oldum, adanın eski görüntüsünden eser yoktu. Küf kokusu burnuma kadar geldi, çürümüşlüğü görebiliyordum. Adanın etrafı gri bir sis tabakası ve yer yer yükselen dumanla kaplıydı. Gözüme inen perde kalktı kalkmasına ama şimdi önümde yeni bir sorun var. Denizde kürek çekerek nereye kadar gidebilecektim? Adadan kurtulmaya o kadar odaklandım ki gerisini hesap etmemişim.
Saatlerce kürek çektikten sonra iyice yorgun düştüm. Çantama attığım azığı çıkarıp bir şeyler yedim. Kayık hafif hafif sallanırken içimdeki korku büyüyordu. Tek başıma ve savunmasızdım. Hava karardıktan bir süre sonra kürekleri içeri çektim, uyuyakaldım. Gün doğmaya başladığında başımı kaldırıp etrafa bakındım, her yer uçsuz bucaksız mavilikti. Bu sonsuzluk hissi beni sarstı. Vakit geçtikçe çöküyordum. Buradan kurtulamayacağım, bu düşünceyi kafamdan atmaya çalıştım. O anda bir tekne sesi geldi. Telaşla doğruldum, hırkamı sallamaya başladım. Tekne yaklaşınca sevincim dehşete döndü. “Aren!”
İyice yaklaşan Aren yakınımda tekneyi durdurdu. Öne doğru çıktı, bakışlarından bir anlam çıkaramıyordum. “Yolunu kaybetmişsin, seni bulmam biraz vakit aldı.”
“Burayı nasıl buldun?”
“Her şeyi biliyor olmalısın, adadan çıkmayı başardığına göre.”
“Neden bunu yapıyorsun?”
“Seni adaya zorla götürmedim. İnsanlar ve ada birbirinden karşılıklı fayda sağlar. Arzun seni oraya sürükledi. Kandırıldığını düşünüyorsun farkındayım ama adanın sözünden çıkacak iradem yok benim, ismimi bile o verdi.”
O anda öfkemi yanlış kişiye yönelttiğimi anladım. Aren ele geçirilmiş biriydi ve adanın hükmünden çıkamıyordu. Belki de o yüzdendi bana bakışlarındaki çözememişlik. Gözlerinde gerçek bir şaşkınlık ve kıskançlık vardı. “Sadece görevimi tamamlamaya geldim. Denizde ölüp gitmeni istemiyor ada. Eğer geri dönme gibi bir niyetin yoksa seni aldığım o kasabaya bırakacağım.”
“Adaya dönme gibi bir niyetim yok elbette. Hem sana ne diye güveneyim ben?”
“Yeterince vaktim var, sen ikna olana kadar buradayım. Bana seslenmen yeter.”
Ona aldırmadan kürekleri çekmeye başladım, ben uzaklaştıkça Aren de beni takip ediyordu. İki gün sonra direncim kırılmaya başladı, yiyeceğim ve suyum tükenmişti. Hafif sallantı midemi bulandırıyordu, çok acıkmıştım. Gözlerimi kapadığımda bir salıncakta ileri geri hareket ediyormuşum gibi geldi. Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum. Uzaklarda adımı çağıran bir ses işittim. O kadar bitkin haldeydim ki yanıt veremedim. Boğazım tamamen kurumuştu, sesim çıkmıyordu. Sonra dudaklarıma değen suyu hissettim, kana kana içtim.
“İyi misin?” dedi Aren. Koluma girip beni tekneye çıkardı. Gözlerim karardığı için güçlükle ilerleyebildim. Bana biraz yiyecek ve ilaç verdi. Başım ağrıdan zonkluyordu. Bir süre sonra uykuya yenik düştüm. Sabah olup da uyandığımda teknenin hareket halinde olduğunu fark ettim. Üzerimdeki battaniyeyi atıp güverteye çıktım telaşla. “Sakin ol. Kasabaya yaklaştık bile.”
Dönüp baktığımda Aren’in doğruyu söylediğini gördüm. Kıyıya yaklaşıyorduk, kurtulmuştum. Ben indikten sonra Aren bir süre beni izledi, sonra bir şey demeden tekneyi çalıştırıp uzaklaştı. İlk işim yoldan geçen birinden telefonunu istemek oldu. Hemen babamın numarasını çevirdim. Birkaç kez çaldıktan sonra babam telefonu açtı. “Alo?” Cevap vermeden önce yutkundum, bu sesi tekrar duyabildiğime inanamıyordum.
Konuşma sonrasında telefonu sahibine iade ettim. Evdekilerin hayret nidaları, sevinçleri kulağımdan gitmiyordu. Onlar için hiç de kolay değildi biliyorum ancak olanları anlatamazdım. Eve varışım düşündüğümden duygusal oldu. Annem sıkıca sarıldı bana. Herkes neler olduğunu merak ediyordu. Annem dikkatle baktı bana. “Gözlerin bile göçmüş, zayıflamışsın. Neler oldu böyle?” Ellerini tuttum, zoraki gülümsedim.
“Hiç sorma anne. Sana en son denize açılacağımdan söz etmiştim. Yolda tekne bozuldu, mahsur kaldık. Telefonumun da şarjı bitti. Rüzgarda sürüklenip durduk ve ıssız bir adaya düştük. Günlerce birilerinin geçmesini bekledik. Sizi endişelendirdiğim için üzgünüm.”
Neticede büyük bir talihsizlik yaşadığıma inandılar ve kaygıları yavaş yavaş son buldu. Her şey rutin bir şekilde ilerlemeye başladı. Adadan kurtulabildiğim için üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. O hatıralar şimdi sadece canımı yakıyordu. Hele de kimseye anlatamıyor olmak...
Bir sabah kahvaltı yaparken annemin gözlerini bana diktiğini fark ettim. “Bir şey mi oldu anne?”
“Oğlum gerçekten iyi misin? Bizden bir şey mi saklıyorsun? Geldiğinden beri bir farklılık var sende.” Onu üzgün görmeye katlanamıyordum. Tüm içtenliğimle gülümsedim. “Her şey anlattığım gibi anne. Geçti gitti, gayet iyiyim.”
“Geceleri kâbus görüyorsun, sayıklıyorsun,” dedi düşünceli halde.
Ağzımdaki lokmayı güçlükle yuttum. Acaba uykumda neler saçmalamıştım? En kötü ne olabilir ki? Annem endişe içinde sözlerini sürdürdü. “Ait olduğum yerden kopamam. En kısa zamanda adaya dönmeliyim. Çağrını bekliyorum, duy beni. En son söylediklerin bunlardı.”
Dehşetle açıldı gözlerim. Çatal elimden düştü. “Hayır, hayır!” Bunları söylemiş olamam. Masadan fırladım, çünkü adaya dair anılarım silinmeye başlıyordu. Düşe kalka odama giderken annem de telaşla arkamdan koştu. Her şeyi yazdığım kağıt neredeydi? Gerçekleri aydınlatabilecek birilerine onu teslim etmeliyim. Belki de polise...
Annem bağırdı. “Rüzgar ne oluyor? Korkutuyorsun beni!”
Dolabı açtım, içindekileri hızla boşalttım. Sonunda kutuyu buldum ama içi boştu, giysilerin içinde -adadaki kuşlardan birine ait olan- tüy vardı. Öfke içinde dolaba vurmaya başladım. “Kahretsin!” Her şey bulanıklaşıyordu, içimde büyük bir boşluk hissetmeye başladım. Annem endişe ile koluma yapışınca durdum. Dehşete kapılmıştı, pişmanlıkla yere çöktüm. Gözlerim dolmaya başladı. “Kurtuldum sanmıştım anne.” Eğilip bana sarıldı, yalvarırcasına konuştu. “Derdin neyse birlikte çözelim. Anlat bize.”
Sessiz kalmayı seçtim. Aradan günler geçti, tüm çabalara rağmen kimse ağzımdan bir laf alamadı. Yaşadığım her şey rüya gibi geliyordu artık, gerçekten o adaya gitmiş miydim? Annem hâlâ uykumda konuştuğumu söylüyor, bir gün çekip gitmemden korkuyordu. Herkesin gözü üstümde. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissediyorum. Sonra bir gece ansızın uyandım, yine o sesi işittim.
“Kaçmakla eline ne geçti? Adanın dışında bir hayat yok artık senin için. Gerçeği gör diye seni durdurmadım. Sesin her gün bana ulaşıyor, kalbin burada kaldı, gel hadi.”
Bu kez konuşan adanın ta kendisiydi. Ağzımdan tek bir kelime çıktı. “Geliyorum.”
~Son~
Korku filmi havası da almadım diyemem :) Gerilimli bir kurguydu. Emeğine sağlık. Finalin erken gelmesine de sevindim :)
YanıtlaSilBiraz korkutucu olsun istedim. Her şeyin bedeli vardır. :)) Hazır olunca hemen paylaşabildim, teşekkürler yorumun için. :)
SilMânâ âlemine giren insanın da dünyaya dönmesi zor oluyor. :)
YanıtlaSilEvet haklısın. :)) Ben de bazen dönüşün mümkün olmadığını vurgulamak istedim.
SilÇok iyiydi, okuru yine ele geçirdi metin ve onu da öykünün içinde yaşattı, son noktaya kadar. Yazı bitince de serbest bıraktı ve okur ürktüğü dünyadan kendi steril dünyasına dönebildi, nefes alabiliyor şu an, çok şükür ki :))
YanıtlaSilÇok güzel yorumlamışsınız, öykünün böyle hissettirmesine sevindim. :) Sonunu böyle noktalamak istedim, daha anlamlı göründü gözüme. Açık uçlu bıraktım. :)
Silbu gizem gerilim korku öyküsü oldu iyicene :) o sarmaşıklardan var gerçekten de, insanı sarmalayan :) önce şöyle düşünmüştüm, adadan kolay kaçtı :) ama öyle değilmiş :) ada deyince insanın aklına zaten hep ürkünçlü şeyler geliyor :) senin öyküde adanın kendisi kötü adam :) h.p lovecraft atmosferi var bu öyküde ve stephen king anneee :)
YanıtlaSilEvet, böyle yazmayı seviyorum. :)) Finale sonradan karar verdim ben de, adadan gitmiş olsa da kurtulamaması daha çarpıcı olurdu, bu şekilde noktaladım. Dediğin gibi burada kötü olan adanın kendisi doğrudan. Lovecraft'ın tarzını seviyorum ben de, gerilimi hissettiriyor. 😃 Stephen King daha olay odaklı yazıyor sanırım, güzel onun da kitapları. :)) Teşekkürler yorumun için.
SilYaaa gitmeeeeeeee!..
YanıtlaSilAdaya hiç gitmemişken bile özgür değildi, sürekli arayışı içindeydi, gidince de tamamen kaybettik artık, puuu.
Baya iyi hikayeydi, zihnine, kalemine sağlık. Bizi de adanın karakteri çektiği gibi içine çektin.
Okurun, hak ettiğin üzere, bol olsun. Tebrik ederim.
Bazı şeylerden kurtulmak mümkün olmuyor. :) Dediğin gibi Rüzgar özgür değildi, hep adanın çağrısına kulak verdi.
SilTeşekkürler canım güzel yorumun mutlu etti. Hikayenin içine çekmesine sevindim. ☺️🌸
Adının aksine... Üzüldüm karaktere bir çıkış yolu yok.
SilRica ederim senseiiii
Enfes!!!! Sonunun böyle bitmesi beni yine de ikna etmedi adaya gideceğine. Bence aile olaya müdahale edecek, araya doktorlar girecek, Rüzgar incelemeye alınacak :))))) nası ama heheheheh
YanıtlaSilAslında okur, yine de kendi hazırladığı sonu yakıştırıyor öyküdeki kahramana her zaman. Rüzgar gibi esti geçti bu öykü de, eline sağlık. Çok keyif aldım okumaktan. Bravo arkadaşım. <3
Aile müdahale edebilirdi ama durum hızlı gelişince ve Rüzgar da konuşmaya niyetli olmayınca kazanan ada oldu. Her halükarda gidecekti Rüzgar. :) Ben de fazla uzatmak istemedim. Tabii senin fikrin de gayet iyi. 😀
SilGüzel yorumun için teşekkür ederim, keyif almana çok sevindim. :))
Anladım canım tüh uğraşmışsın bayağı. :)
YanıtlaSilBeğenmene çok sevindim, güzel yorumun şçin teşekkürler. Gerilimi hissettirebildiysem ne iyi. 😊 Finali bu şekilde bitirmeye karar verdim. Tekrar teşekkürler canım okuyup yorumladığın için. 😊🌺
Haydaa, tüylerim diken diken oldu. Bu nasıl bir hikaye Duygu Hanım...Kendime de kızıyorum hani, kaptırma yazıya diyerek. :)) Hikaye, tüm övgüleri hakediyor bence. Zaten yazı dili akıp gidiyor, üstüne kurgu muazzam olunca okuması keyifle, hevesle, merakla devam ediyor. :)
YanıtlaSilKaleminize, beyninize sağlık olsun. İyi ki varsınız. Pek çok beğendiğim bu hikayeyi paylaştığınız için teşekkür ediyorum size.
Nazlı Hanım gülümseyerek okudum, çok hoşsunuz. :)) Finalini nasıl yapsam diye çok düşünüp bu şekilde bağlamıştım. Okuduğunuz için çok mutlu oldum, güzel yorumunuz için teşekkürler. Siz de iyi ki varsınız. :))
Sil