31 Temmuz 2024 Çarşamba

Psycho Pass (Anime)

 


 Bu aralar ne izlesem diye düşünüp dururken bir süredir aklımda olan bu animeye başladım. Çok sürükleyiciydi, polisiye ve bilim kurgu türünde.

 Anime günümüzden farklı bir dünyada geçiyor. Suçları önlemek ve toplum refahını sağlamak adına farklı bir sistem geliştirilmiştir. Bu sistem sayesinde insanların suç potansiyelleri belirlenebiliyor ve ona göre önlem alınıyor. Kişilerin Psycho Passları bulanıklaşırsa işler ciddiye biniyor, sonraki aşamada suç katsayıları artıyor.

 Güvenliği sağlamak için müfettişler Hükümgah denen silahlar sayesinde suç potansiyeli fazla kişileri felç ederek yakalıyor ya da öldürüyorlar. Bu da kişinin o andaki sayısal değerlerine bağlı olarak değişiyor.

 Tabi dedektifler suçlularla mücadele ederken kendi ruh hallerinin bozulmaması, yani suç potansiyellerinin artmaması için İnfazcı denen hali hazırda suç potansiyeli belli seviyeyi aşmış kişileri kullanıyorlar. Kougami de bu infazcılardan biri ve zekası, dikkati, gücü ile animenin en ilgi çekici karakteriydi bence. Yeni atanan kadın müfettiş Akane ise diğerlerinin aksine infazcılara saygı duyuyor, onların fikirlerini dikkate alıyor. Akane'yi de kararları ve duruşu ile çok sevdim.

 Her ne kadar polisiye olsa da karakterlerin işlenişi ile sağlam bir anime. Felsefi bir yanı var ve farklı bir bakış açısı sunuyor. Olumsuz duyguları engellemenin kolay olmayacağı hayatta herkesin masum sınıfta kalması kolay değil. Bu da insanların kendilerini baskılamasına sebep oluyor.

 Peki bir sistemin dayattığı adalet gerçekte ne kadar adil olabilir? Suçsuz bir toplum oluşturulabilir mi? İyi ve kötü ayrımı keskin sınırlarla çizilebilir mi? Sadece aklından bir suç işlemek geçti diye kişi suçlu olarak damgalanabilir mi?

 Sistemin açığında kalan ve bunu kullanan biri ortaya çıktığında Kougami onla sonuna kadar mücadele etmeye niyetlenir. Ancak kanunlar elini kolunu bağlarken bu kolay olmaz. Her şeye rağmen mücadelesini sürdürmesini takdir ettim.

 Kurgusu, olay örgüsü ve karakterleri ile kendine bağlayan bir anime. Görünürde her şey kontrol altındayken arka planda insanların çektiği sıkıntıları görüyoruz. Bir yerden sonra buna başkaldıran birilerinin açığa çıkması da anormal değil. Alışılmışın dışına çıkabilen karakterler geleceği şekillendirmekte ve gelişimde önemli rol oynamakta. Animenin verdiği mesajlar güzeldi. Kimin tarafından baksan haklı bir yanı vardı. Olumsuz bazı sahneler olduğu için herkese hitap etmeyebilir. Animenin ilk sezonu başarılıydı, sonraki 2 sezonu da izleyeceğim. (gifler: tenor.com)






"Sizler benim günahlarımı ölçemezsiniz. Beni yargılayabilecek biri varsa o kişi yalnızca beni kendi iradesiyle öldürebilecek biridir."


27 Temmuz 2024 Cumartesi

Tutunamayanlar (Kitap)

 


 Okuması çok vakit alan Tutunamayanlar'ı sonunda bitirdim. :)

 Turgut arkadaşı Selim'in kaybı üzerine değişken bir ruh haline girer. Sık sık onu düşünür, kafasında hep onunla konuşur. Öyle ki bir süre sonra ailesinden, çevresinden soyutlanmaya başlar. Selim'e dair anıları kitap boyunca okuyoruz. Turgut her şeyde, herkeste ondan bir iz buluyor. Selim'i anlama çabası biz okurlara da geçiyor bir yerden sonra.

 Yazarı ilk kez okudum, kendine has üslubu dikkat çekici. Yazarın kafasında sanki birbirine dolaşmış düşünceler yumağı var. Birbirinden çok farklı kesitler okumuşum da kitap kafamda bir bütünlük oluşturmamış gibi hissettim. Dolayısıyla bazen çok sıkılıp bıraktım. Anlatım çok güçlü olsa da kopup durdum ben. Selim'e dair kısımlar daha ilgimi çekti. Onun diğer karakterlerle olan ilişkisi, düşünce yapısı bayağı farklıydı. Bu karakteri okudukça daha merak ediyorsunuz.

 Herkese hitap edebilecek bir kitap değil. Psikolojik açıdan derin ve okuması dikkat gerektiren bir kitap. İçerikteki bazı kısımlardan hoşlanmadım. Yine de insanı düşüncelere iten ve ilham veren bir kitaptı. Yazarın o konudan başka konuya geçişinde bile bir ahenk vardı. Kitaba bu kadar bilginin, düşüncenin, fikrin sığdırılması büyük başarı. Okuyacaklara kolaylıklar dilerim. :) 

 

Hayat, düşünceleri tutan bir hapisanedir.

"Oldu, evet, anlaştık. Dolmakalemimize kan doldurup yazacağız bu satırları. Ve ben, bir avuç toz olduktan sonra bile, senin destanın ağızlarda dolaşacak..."

Elbette, çok gelişmiş milletler, kötülükten de bir şeyler çıkarıp, onu az gelişmiş milletlere ihraç etmek yolunu bilmektedirler.

Tarih, geçmişten geleceğe uzanan ve bugün gördüğümüz bir rüyadır. Bütün rüyalar gibi tarih de yorumlanabilir; ama görülürken değil.


26 Temmuz 2024 Cuma

Temmuz Biterken...



 Selam herkese. Bu ay fırsat buldukça indirimden kitaplar aldım. Sıcaklar nedeniyle pek kitap okunmasa da Kpss geçince daha fazla okumaya başladım. Şu üstte paylaştığım kitapları ucuzkitapal sitesinden aldım. İndirimde olduğu için uygundu. Artık fiyatlar nedeniyle klasiklere kaydım biraz mecburen. 😅 Konuları da ilgimi çekmişti, bakalım nasıl bulacağım. :)



 Bu üçünü de bizim oradaki avmye uğrayıp görünce aldım. İndirimde olunca uyguna geldi bayağı. Kırmızı Kedi Kitapevinde sık sık indirime denk geliyorum.



 Kitap dışında yine anime izlemeye devam ediyorum. En son Wind Breaker izledim. Dövüş üzerine ama arkadaşlık, birlikten güç doğar gibi konular ele alınıyor, kısaca bana hitap ettiği için sevdim. Devamını bekliyorum. 

 

 Bu arada bazılarınız tanırsınız arkadaşım undine artık blogda, öykü yazıp kitap tanıtımı yapıyor. Ekleyebilirsiniz. :)


 Genelde pek işi olmayan biriyim. O yüzden bari bir işe yarayım diye gidip İhh gönüllüsü oldum. Güzel çalışmaları, etkinlikleri var, yabancılık da çekmedim. Şimdilik benden bu kadar. :) 


20 Temmuz 2024 Cumartesi

Bay Pond'un Paradoksları (Kitap)

 


 Arka kapak yazısını beğenince kitabı almıştım. Hakkında hiçbir bilgim yoktu. Çok akıcı olmasa da okuması keyifliydi.

 Bir memur olan Bay Pond çevresindekileri sözleriyle şaşırtmaktadır. Garip ifadelerle insanlara bir kısmı kendi başından geçmiş olan çeşitli hikayeler anlatır. 

 Pond bir dedektif sezgisi ile pek çok olayı çözüme kavuşturur. Söyledikleri başta akla, mantığa sığmasa da yaptığı açıklamalar neticesinde durum anlaşılır. Mesela ilk öyküde adamları fazla disiplinli olduğu için başarısız olan bir meraşelden bahsediyordu. En sevdiğim kısım da bu oldu. Doğru yaptığına çok emin olan kişi yanılgıya en yakın olandır bazen. 

 Kitaptaki bazı olaylar ve karakterin bunlara yaklaşımı gerçekten ilgi çekiciydi. Kimsenin göremediği şeyleri Pond iyi fark ediyor, beklenmedik şekilde yorumluyordu. İnsanlar onun anormal konuştuğunu düşünse de sonunda hak veriyorlardı. Kitabın mizahi yönü de vardı, keyifle okuduğumu söyleyebilirim. Etkileyici ve derin bir kurgusu yoktu ama kafa dağıtmak için okunabilir.


Ben, Bay Pond'un kafasında da bir anlığına yüzeye çıkıp sonra dibe batan canavarlar olduğunu biliyordum.

Her şey kötü gitti, çünkü disiplin fazlasıyla iyiydi.

İnsanları körleştiren, delirten ve yanlış yollara sevk eden tutkular arasında en kötüsü ve en soğuğudur küçümseme.

Bir insan öldükten sonra dirilir de durdurulan bir konuşma bir daha asla hayata döndürülemez. Güzel hafif bir konuşma paramparça edildiğinde bir daha asla bir araya getirilemez, çünkü dağılan parçaların hepsini bulamazsınız.


14 Temmuz 2024 Pazar

İbrahim'in Kaybettiğini Bulmasıdır (Kitap)

 


 İbrahim hayatına normal şekilde devam ederken bir gün elinde lekeler belirmeye başladı, buna aldırmamaya çalıştı. Sonra evinden çıkamaz oldu, sanki görünmez bir duvar vardı da onu aşamıyordu. Sesini de duyan yoktu. Sonunda bir bekçi ile karşılaştı, adam İbrahim'e ne yapması gerektiğini söyledi ama İbrahim bundan bir anlam çıkaramadı.

 Garip şeyler olmaya devam ediyordu, İbrahim sonra da evini bulamaz oldu, sokaktan sokağa savruldu. Rastladığı herkes aynı anlamsızlığa sürüklüyordu İbrahim'i. Sonunda onların sözünü dinlerken buldu kendini.

 Kaybedilen hayatlar kolayca bulunamazdı. Önce insanın hayatını kaybettiğini idrak etmesi gerekiyordu ki çözüm bulabilsin. İbrahim de böylece yollara düştü. Çok yürüdü, belki bir ömür.

 Yazarın anlatımını seviyorum, farklı ve beklenmedik şekilde yazıyor. Bazen güldürüyor bazen düşündürüyor. Bazen de 'ya bu laf nereden geldi aklına' diyorum. 😀 Kitap durağan görünse de gizemli ve ilgi çekici yanı var. Sanki karakterle birlikte siz de durumun içine hapsoluyorsunuz. Yazar bu bakımdan okuyucuyu hikayeye çekmeyi başarıyor. Hızlı okunacak bir kitap değil, ben de o yüzden ara vere vere okudum. 

 Karakterin arayış süreci dolu dolu, derin şekilde ele alınmış. Hikayenin çarpıcı detayları vardı ve finali de güzel etki bıraktı bende. Aslında bu kitap anlatılmaz, okunur. O yüzden okuyun diyerek alıntılara geçiyorum. :) (Neredeyse her sayfada altı çizilecek cümleler vardı, seçmek zor oldu.)


Düşünsenize, hayatınızı kaybetmenizin sonuçlarının farkına varmazsanız, hayatınızı kaybettiğinizin farkına nasıl varacaksınız? Ama siz bu hayatınızı kaybetmenizin sonucunu sorun haline getirdiğinize göre özel bir insan olmalısınız.

İbrahim henüz bilmiyordu, acının abartılı ifadesi, insanın kendisine duyduğu merhamettendir.

İnsan ne yaşasa oldum der, nereden dönse geldim der, oysa her şeyi ol diyerek olduran, olanı ve olmayanı kendine döndüren vardır.

Hani insan yaşaya yaşaya yaşamaya körleşir. O kadar hayat düşkünü olur ki, hayat mayat kalmaz artık ortada.

Buraya, yazarlardan başkası gelemez İbrahim, dedi, yazar. Hâlâ inkar edeceksen, açalım senin kitabını.

İşin aslı... ben bir gün kendimle karşılaştım. Ama baktım ki bu, çileye talip olmayı gerektiriyor. Bilirsin ya: aşk çiledir, kalp yaradır. Ama görmezden gelirsen onu... Boş verip kaçtım.


8 Temmuz 2024 Pazartesi

Blue Lock (Anime)

 

"Dünyanın en iyi forveti sadece futbolun en çarpıcı olduğu yerde belirir."



 Bayıldım, bu kadar seveceğimi tahmin etmiyordum. Çocukken Tsubasa'yı da severdim ama bu anime teknikler, karakterlerin ruh hali ve görsel açıdan çok iyiydi. Burada en azından  sahanın bir ucundan diğer ucuna koşmak iki saat sürmüyor. 😅 Ben aslında nette gördüğüm Rin karakteri ilgimi çekti diye başladım fakat ana karakter İsagi'yi görünce onu Rin sandım ve uzun süre ikisinin farklı kişi olduğunu anlamadım. Rin geç girdi çünkü. 😅

 İsagi okulun futbol takımında oynuyordu. Ancak elendiklerinde yıkılır, milli takım hayali suya düşer. Bir gün bir davetiye alır ve gittiğinde ülke çapındaki pekçok forvetin çağırıldığını öğrenir. Burada 300 kişi hapis gibidir, dışarı çıkamazlar. Blue Lock'da kurallar baştan yazılır. Kazanacak tek kişi dünyanın en iyi forveti olacaktır ve geri kalan herkes futboldan mahrum kalacaktır. Adeta bir kumar, seçim şansı verilir.

 Artık takım çalışmasından çok bireysel başarı, ego kıymetlidir. Eğitimci hep bunun üzerinde durur ve gençleri kışkırtır. Çünkü en iyi forvet olabilmenin yolu kendini de aşmak, risk almak ve cesur davranmaktır. Kaybetmekten korkanlar yenilmekten kurtulamazlar.

 İsagi zamanla durumun ciddiyetini kavrar ve en son sıralardan yavaş yavaş yükselişe geçer. Öğretilen tüm dersleri iyi özümser, sürekli analiz yapar. Hırsı, cesareti giderek artar ve gözleri üzerine çeker. Şimdi en sevdiğim karakterleri paylaşayım. (Gifler: tenor.com)



Saha hakimiyeti iyi, gelişine vuruşların kralı, analizci, azimli İsagi 👊



Öngörülemez, zeki, müthiş top kontrolü olan Nagi 😎

Enerjik, çılgın, iyi top süren, sevimli Bachira 👻


Kıza benzediği için kendisine bayan lakabı takılan, zincirlerinden kurtulmasına çok sevindiğim, hızlı Chigiri 🌺



 Başta sevmedim ama sonra ısındım, sahaların kötü adamı, tek başına mücadele canavarı, agresif Barou 💀

 

Vee son olarak egoist, müthiş oyun kurucu, yenilmez, kusursuz forvet Rin 🤯

 (Bu arada Blue Lock yazarı Attack on Titan'daki Eren ve Mikasa'yı çok sevdiği için ikisinin çocukları olsa nasıl olurdu diye Rin'i tasarlamış. Gerçekten de iki karakteri andırıyor.) 


 Animede karakterlerin ruh hali, gözü dönmüşlüğü çok iyi yansıtılmıştı. İzlerken heyecanlandım bayağı. Gençler birinci olabilmek için her şeyi yapıyor ve sürekli beklenmedik durumlar yaşanıyor. Ana karakterimiz İsagi favorimdi. Her ne kadar bir duruşu olsa da oyun esnasında gözü en fazla dönenlerden. Çıkışları, golleri harikaydı. Maçlar strateji oyunlarına dönüştü, bildiğimiz futboldan çok daha farklı ilerliyor her şey. Köşeye sıkıştıran, kişiyi karar almaya zorlayan, çarpıcı eğitimler de cabası. Ve kimse sonraki aşamaya geçtiğinde gerçek gücünün nasıl ve ne zaman ortaya çıkacağının farkında değil. Çünkü burası tam bir savaş alanı. Eğitmenin amacı da futbolcuların sınırlarını olabildiğince zorlayıp yeteneksizleri dökmek. İnsan kendinden düşük seviyedekilerle oynarsa gerçek kapasitesini göstermez, göstermek zorunda kalmaz. Her güçlü rakip kişinin yükselişindeki basamaktır. Bu bana Madara'nın (Naruto karakteri) bir sözünü anımsattı. Kendisine neden daha önce bize gerçek gücünü göstermedin diye sorulduğunda yanıtı şu olmuştu: "Sen hiç çocuğa tüm gücüyle vuran bir yetişkin gördün mü?" 

 Her ne kadar bu sistem acımasızca görünse de bir yandan mantıklı geldi. Mesela okullarda grup ödevi verildiğinde işin çoğunu bir iki kişi yapar. Diğerleri daha az çaba harcar ve daha çalışkan olana bel bağlarlar. Buna rağmen gün sonunda gruptaki herkes aynı başarıyı paylaşmış olur. Futbolda da durumun benzer olduğunu düşünüyorum. O yüzden forvetlerin eğitiminin sert olması ve kendilerinin tek başına mücadele yeteneği kazanması gerektiği iyi düşünülmüş. Çünkü maçlarda her ne yaparsan yap sonuç önemli. Bir anlık ikilem ve tedirginlik ön saftaki oyuncuları aşağı çeker. O yüzden animeyi heyecanla izleyip kimin,  nerede, nasıl davranacağını sabırsızlıkla bekledim. İnsan izlerken fena gaza geliyor ve futbola başlamak istiyor. 😅🤗 Harikaydı, tavsiye ederim. 😀 Henüz anime bitmedi, 2.sezonu bekleyeceğiz mecbur. Ayrıca geçenlerde sinemada filmi vardı, animeyi henüz bilmediğim için gitmemiştim, kaçırdığıma üzüldüm şimdi. 😪


4 Temmuz 2024 Perşembe

Rüya Günlükleri 5 (Hikaye)



 Merhabalar, serinin devamı geldi. Bir süredir yazamadım. Umarım bunu da keyifle okursunuz. 😊


(Tufan, 29 yaşında, işsiz)


Selam günlük,

Bugün ilk kez günlük tutuyorum, neden? Çünkü bir arkadaşla iddiaya girmiş bulundum, kaybedince de iş başa düştü. Ne yazılır ki günlüğe, aman neyse önemli olan bir şeyler karalamış olmak. Peki, arkadaş gelip kontrol edecek mi, ne gibi mecburiyetim var günlük tutmaya? Olsun ben verdiğim sözü tutarım, içim rahat etmez yoksa. Başlamışken dün gördüğüm rüyayı anlatayım. Garip bir iş teklifi alıyorum. Beni kurak, çöl kumlarıyla kaplı bir beldeye götürüp bırakıyorlar. Burada ne yapacağımı soruyorum, bekle diyorlar, sadece bekle. Ne kadar beklemeliyim diyorum, burası yeşerene kadar diyorlar. Sonra uyandım, bu kadar. İlginç değil mi?

Günlüğü kapatıp kitaplığa koydum. Eğer uyanmasam rüyanın devamında ne göreceğimi merak ettim. Ürkütücü bir yanı da vardı ama merak işte. Masadaki kum saatine takıldı gözlerim. Zamanın ne kadar daraldığını anımsatıyordu bana, boğucuydu. Bir anlık sinirle kum saatini alıp çöpe attım. İşte şimdi rahatlamıştım. Vakit gece yarısını geçiyordu, ben önceki rüyayı düşünerek uykuya daldım.

Gözlerimi araladım, çöldeyim. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum, kavurucu güneşin altında berbat haldeyim. Susuzluktan boğazım kurumuş, yanımda hiç su yok. Birilerine rastlama umuduyla yürüyorum. Yorucu yürüyüş o kadar uzadı ki yere düşüp kaldım. Alışkın değilim ben bunlara. Sonra ötedeki kuyuyu fark ettim. Gözlerimi kırpsam kaybolmasından korkuyordum, yavaşça kalkıp kuyuya doğru ilerledim.

Sabaha karşı uyandığımda boğazım o kadar kurumuştu ki mutfağa koşup soğuk su içtim. Hava mı çok sıcaktı bana mı öyle geliyordu? Henüz yaz mevsiminde bile değildik. Elimi yüzümü yıkayıp serinlemeye çalıştım. Uykum kaçmıştı artık, neden bu rüyaları görüp duruyordum?

Tüm gün sokakta aylak aylak dolaştım. Kahveye gidip bir iki arkadaşla çay içtim. Kahve sahibi pos bıyığının altından gülerek takıldı bana. “Tufan daha iş bulamadın mı?”

“Arıyor muyum ki bulayım?” Sinirimi bozmuştu koca adam.

“Kızma hemen. Zengin muhitten biri güvenilir bir adam arıyormuş, seni önerdim.”

“Güvenilir mi, ben mi? Sen sokakta görsen beni dönüp bakmazsın. Ne işiymiş ki bu?”

“Sana da iyilik yaramıyor, ettiğin lafa bak. Neyse, adamın çok büyük bahçesi varmış. Ne olduysa bir gün her şey kuruyup gitmiş.”

“Eee bahçıvana benzer halim mi var abi?”

“Dur bir dinle gerisini. Bahçeyi tekrar hayata döndürmek istiyor ama başında biri beklemeliymiş, bekçi gibi yani.”

“Ne saçma iş o öyle. Bahçe olduğuna emin misin abi?” Beklemek konusu kafama takıldı. Rüyadan sonra bir de gerçek hayatta böyle bir teklif almak... Neler oluyor? “Tamam ya, görüşeyim şu adamla.”

Ertesi gün sabah erkenden verilen adrese gidecektim. Kahveden ayrılıp doğruca eve gittim, bizimkilere iş görüşmesine gideceğimi söyleyince bir sevindiler bir sevindiler. Annem tüm gün dua edip durdu. Bense biraz gergindim. Olanlarda bir anlam bulamıyordum. Gece çökünce uzandığım kanepede uyuyakalmışım.

Çölde, bir kuyunun dibindeyim. Başımı aşağıya uzatınca dipte biraz su olduğunu gördüm, sevinçten yere çöküp şükrettim. Kenardaki kovayı aşağı sarkıttım, içi dolunca yukarı çekmeye çalıştım. Acele ettim, susuzluktan ölecek gibiydim. Ancak bir tuhaflık vardı. Ben kovayı çektikçe kuyudan sular dökülmeye, taşmaya başladı. Kısa sürede ayaklarımın altında su birikti. Sanki bir boru patlamış gibi kuyudan su geldikçe geliyordu. Sonunda oluşan sele kapılıp gittim ben de.

İyi geceler günlük,

Bugün yazmayı unutmuşum. Yine benzer bir rüya gördüm. Kafam çok karışık. Yarınki işle ilgili bir işaret mi acaba bu? Şimdi vaktim yok, sonra uğrarım.

Sabah güzelce giyindim, adrese gittim. Gerçekten de kale gibi devasa duvarları olan bir yerdi. İçeriyi görmek mümkün değildi. Kapıyı çalınca bir görevli beni içeri aldı. Gördüğüm manzara karşısında şaşkındım. Bahçe çok büyüktü ama çölden farksız görünüyordu. Tek bir ot bile yoktu. Ortada dımdızlak kalmış lüks evden şık bir adam çıktı. “Tufan Bey, ben de sizi bekliyordum. Bana ancak siz yardım edebilirsiniz.”

“Neden ben?” dedim şaşkınlıkla.

“Size ulaşmak için çok çabaladım. Kahveciyi zor ikna ettim. İş teklifi demesem gelmezdiniz. Durum daha karışık.”

“Beni kandırdınız mı yani? Derdiniz ne sizin?” Gerçekten sinirlenmiştim. İnsanlar başkalarının duygularıyla ne kolay oynuyordu. Tamam, benim olmasa da annemin duygularıyla oynanmıştı. 

“Bu bahçenin ilacı sizde. Kaderiniz isminizde gizli. Ruhunuz suyu çağırıyor, değdiniz yerde kuraklık son buluyor. Tabii aşırıya kaçmak felaket getirir.”

Adamın anlamsız sözleri karşısında gülmemek için kendimi zor tuttum. “Bu kadar saçmalık yeter. Aklınızı kaçırmış olmalısınız. Ben de durmuş sizi dinliyorum.” Çekip gitmeye niyetliydim ki kolumu tuttu. Söylediği karşısında donup kaldım. Duymadığımı sanarak bir daha tekrarladı.

“Hatırlayın! Siz rüyalarınız aracılığıyla bunu hep yapıyorsunuz zaten. Dün çöldeydiniz, kendinizi fazla kaptırınca orayı sel bastı. Bakın, o çöldeki ani su baskını haberlere de yansımış,” diyerek telefonunu çıkarıp gösterdi. Yutkundum, kalp atışı hızlandı. Bu nasıl bir oyundu? Adamı itip kaçtım oradan. Arkamdan bağırıyordu. “Tufan Bey yüz yüze konuşmanın size böyle şoka uğratacağını bilseydim ben de rüyalarınıza gelirdim. Yine görüşürüz.”


1 Temmuz 2024 Pazartesi

Satranç (Kitap)

 


 Yazarın tek merak ettiğim kitabı bu olduğu için sonunda okudum. :) Akıcı ve ince bir kitap olduğu için çabucak bitti.

 Yolcu gemisinde dünya satranç şampiyonu Czentovic'in seyahat ediyor olması pek çok kişinin ilgisini çekiyordu. Hakkında çeşitli söylentiler vardı. İnsanlarla doğru düzgün iletişim kuramadığı, satrançtan başka şeyden anlamadığı konuşuluyordu.

 Meraklılardan biri ona satranç oynama önerisinde bulununca Czentovic para karşılığı oynamayı kabul etti. Her zamanki gibi kibirli şekilde galibiyete yaklaşmışken bir yabancının oyuna dahil olması ile işler değişir. Bu kez gözler bu dahi yabancıya çevrilir. Herkes onun ve şampiyonun bir sonraki maçını merakla bekler.

 İki karakter de birbirinden ilginçti. İkisi de saplantılı şekilde satrançla ilgiliyken tamamen farklı açıdan oyuna yaklaşıyorlardı. Şampiyonun aksine yabancı kafasındaki soyutluğun içinde taşları oynatmaya alışkındı. Onun bu noktadaki travmasını da öğreniyoruz. Acı çekerek geldiği nokta onu bir bilinmezliğe sürüklemiş. İlgi ve merakla okudum, ikisinin arasındaki gerilim hissediliyordu, sonu güzel ve etkileyiciydi. Yazarın anlatımını sevdim. 


Bu köylü gencin dünyaya kapalı olan beynindeki tek şey, aylardan beri tek bir satranç oyununu bile kaybetmemiş olmasıdır ve dolayısıyla bizim dünyamızda satranç ve paranın dışında başka değerlerin de olduğunu bilmediğinden, kendi kendine hayranlık duymak için her türlü sebebi vardır.

Her yerde ve sürekli olarak insanın çevresinde hiçlik, tam anlamıyla mekansız ve zamansız bir boşluk vardı. 

Yani iyileşse bile bir kez satranç zehirlenmesi geçiren kimsenin, satranç tahtasının yakınından bile geçmemesi kesinlikle yeğdir...


Yıldız Düşüşü 2.Bölüm

  2.Bölüm Ertesi gün davetten birkaç saat önce Aden geldi. Oynayacakları rolde daha gerçekçi olmak için birbirlerini tanımaları gerektiğini ...