27 Temmuz 2022 Çarşamba

Anı Sızıntısı (Hikaye)


 Bir süredir hikaye yazmıyordum. Bu hikayeyi de yarışma için yazmıştım, sonuç olumsuz olunca burada paylaşayım dedim. Yarışmalardaki belli kalıplar ileride yıkılır, hayal gücü ve farklı üsluplar da biraz değer görür umarım. İki öykü yazmıştım, diğerini paylaşmayacağım. Başka planlarım var onla ilgili, belki romana dönüştürürüm. Lafı biraz uzattım ama hayal kırıklığımı burada dökmezsem rahatlayamazdım. :) Yarışmalara bir daha katılmayı düşünmüyorum. 



Anı Sızıntısı


 Serin bir gecenin koynunda ateş böceklerinin dansını izliyorum. Uçuşan, minik ışık demetleri o kadar huzur verici ki umut etmekten kendimi alamıyorum. Puslu geçmişime rağmen mutlu bir gelecek hayali zaman zaman düşüncelerimde kendine yer bulabiliyor. Manzarayı nefes almadan izliyorum, bir rüzgâr çıkıyor, her şeyi savuruyor. Hayallerim paramparça...

 Oturduğum kütükten içim titreyerek kalktım. Geriye dönüp baktığımda bahçedeki çınar gözüme pek tekinsiz göründü. Yaprakların boğuk hışırtısı ve ay ışığının gövdeye düşürdüğü koyu gölgeler... Hışırtılar giderek yükseldi ve uğultuya dönüştü, rüzgâr şiddetini artırıyordu. Kararsız halde ayakta dikilirken ince belli bardaktaki çayın soğuduğunu fark ettim, çayı tazelemeliydim.

 İçeri geçerken her adımımda burukluğum arttı. Kapının kolunu çevirip eve adım attığımda rutubet kokusu karşıladı beni. Yanından geçerken gömme dolabın kırık boy aynası gözüme çarptı. Kapağın hafif açık kalışı ve yamuk duruşu hep gözüme batıyordu. Bir anlık sinirle kapağı sertçe ittim ve yansımama baktım. Aynadaki çatlaklar anılarımdaki boşluklar gibi karmaşık yollar çiziyordu. Kısa kesim saçlarımın arasında uzanan belirgin ameliyat izine tiksintiyle baktım. Saçlarımı neden uzatmıyordum bilmiyorum, beni engelleyen bir şey vardı. Ne zaman bu izi görsem geçmişimden önemli bir parça koparılmış gibi hissediyordum. Sonunda elimi çektiğimde kapak menteşesinden çıktı ve gürültüyle yere düştü. Etrafa saçılan cam kırıklarıyla sonra ilgilenmeye karar verdim, doğruca mutfağa geçtim.

 “Biliyor musun,  ilk karşılaştığımız o gün seni hiç gözüm tutmamıştı.”

“Hadi canım, buna inanmam. Bana nasıl baktığını hâlâ unutmadım.”

“Nasıl bakmışım beyefendi.”

“Asil bir leydi gibi önce beni dikkatle süzüp sonra nihayetinde yıllardır aradığın prense kavuşmuş gibi hayretle hayranlık arası bir ifadeyle...”

“Amma yaptın, hayal gücüne bir kez daha hayran kaldım.”

 Sohbeti kesen kahkahalar kulağıma çalınınca dayanamayıp kıkırdadım. Erkeğin sesini kendi sesime çok benzettiğim için gülümsemem bir süre sonra soldu. Gördüğüm ve duyduğum şeyler bana tanıdık geliyordu ama aynı zamanda yabancıydı da. Sanki bir filmin içindeki başroldüm. Ses benimdi, görüntü benimdi ama hiçbir şey gerçek değildi. Bunlar ancak kalbimde gizlediğim arzularımın, düşlerimin izdüşümü olabilirdi. Akıl sağlığımı sorgulamama neden olan bu hayaller peşimi bırakmıyordu.

 Buraya geldiğim andan öncesine dair pek az hatıram vardı. Neden kaçıyorum bilmiyorum ama buradan gitmek istemiyordum. Kendi ismimi bile anımsamakta zorlandığım oluyordu. Başıma almış olduğum darbenin bunda etkisi olduğunu varsayıyordum. Belki de hatırlamamak benim için en iyisiydi.

 Camın önündeki divana oturdum, çayımı yudumladım. Gaz lambasının alevi iyice küçülmüştü. Yalnız yaşadığım bu ev bazen üstüme üstüme geliyordu. Geçen yıl çıkan küçük yangından kalma isli duvar öylece duruyordu. Ormancı odayı beyaza boyamakta ısrar etse de kabul etmemiştim. Hayata temiz bir sayfa açamamışken karaya bürünmüş duvarları önemsediğim söylenemezdi.

 Yaşadığım bu ıssız yerde sadece birkaç tane komşum vardı. Onlar da sorularını inatla yanıtsız bırakmam üzerine pek yanıma gelmez olmuştu. Kafam bu kadar karışıkken ve hayatımda bir değişiklik istemiyorken başkalarının uzatacağı yardım elini nasıl kabul edebilirdim? Korkularımdan habersizdi onlar. Çoğu gece acı bir fren sesi eşlik ederdi kâbuslarıma. Bir şekilde hafızamda tüm taşlar yerine oturacak olursa neyle yüzleşmek zorunda kalacağımdan emin değildim. İçimdeki kötü sesi bir türlü bastıramıyordum.

 “Ah uyumuş bile. Ne kadar da masum görünüyor.”

 “Tıpkı melek gibi.”

“Yavaşça beşiğe yatırayım, bugün çok yoruldu.”

“Annesi gibi pek enerjik. Büyüyünce ele avuca sığmayacak anlaşılan.”

 Minicik eller, kahverengi saçlar gözümün önüne geldi. Dünyanın tüm dertlerinden habersiz, cennetteymiş gibi mışıl mışıl uyuyan bir bebek... Gülümsemek istedim ama ansızın burnum sızlamaya başladı. Çocuklar nedenini anlayamadığım bir şekilde kalbimde kanayan bir yaraya dokunuyor gibiydi. Hissettiğim şey suçluluk duygusuydu. Nemlenen gözlerimi silip pencereden yıldızlara baktım. Yorgun hissediyordum, karamsar düşünceler şakaklarıma ağrı olup yerleşmişti. Gökte bir yıldızın kaydığını görmemle yeni sesler işittim.

 “Nine, nine sen de gördün mü onu?”

“Dur çocuğum, çekiştirme eteğimi. İlk kez mi kayan yıldız görüyorsun?”

“Evet! Öykü kitabında resmini görmüştüm ama gerçekte görmek bambaşkaymış.”

“Tatlı kuzum benim. Kayıp giden sadece yıldızlar olsa keşke.”

“Hı? Ne demek istiyorsun?”

 Ağırlaşan göz kapaklarımı açık tutmak zorlaşmıştı. Meraklı çocuğa yanıt vermek isterken içim geçti. Sıkıntılı düşler eşliğinde sabahı zor ettim. Her tarafım tutulmuştu, yüzüme vuran gün ışığından rahatsız olarak elimi gözlerime siper ettim. Güneşe rağmen hava serindi, üstüm açık uyuduğumdan üşümüştüm. Kalkıp hemen sobayı yaktım, üzerine demliği koydum. Sabahları bir demliği bitirmeden kendime gelemezdim. Çıtırdayan odunlar yavaş yavaş odanın soğuğunu kırıyordu. Mevsim, sıcağı yanında getirmeyi unutmuş gibiydi; nisan ayına girmiştik halbuki. Ben sade bir kahvaltı sofrası hazırlarken çay da demini aldı. Dumanı tüten tavşan kanı çayı bardağa doldurdum. Sobada kızaran ekmeklerin kokusu odayı sardı. Üzerine bir parça yağ sürdüğüm ekmekten bir lokma aldım. Tam bardağa uzanmıştım ki bir gürültü kopunca sıçradım. Gök gürültüsünü sağanak yağmur izledi. Gök delinmiş gibiydi, yağmur durmak bilmiyordu. İçimi bir sıkıntı kapladı, böyle anlar felaket getirirdi burada. Yine de kahvaltımı yapmayı sürdürdüm. Dakikalar boyunca hızını azaltmadı yağmur.

 İri damlalar olanca şiddetiyle camları dövüyordu. Pencereye yöneldim, elimle camdaki buharı silerken karşıdaki yamacın kaydığını gördüm. Dehşet içinde heyelanın, önüne çıkan evi yıkışını izledim. “Aman Allah’ım!” Her şey birkaç saniye içinde olup bitmişti. Hızla kulübeden çıktım ve kimsenin zarar görmemiş olmasını umarak aşağı doğru koştum. Çamurlaşmış zeminde düşe kalka ilerledim, sırılsıklam olmuştum. En yakında ben olduğum için durumu henüz fark eden olmamıştı. Ormancının birkaç kilometre ötedeki evine baktım ama görünürde kimse yoktu. Bir an önce enkaza ulaşmalıydım, kalbim deli gibi atıyordu.

 Sesimi duyurabilecek kadar yaklaştığımda bağırdım. “Kimse var mı?” Tökezleyip yuvarlandım ve evin büyük kısmı çökmüş olan taş duvarlarının dibinde durabildim. Elim ayağıma dolanmıştı, kaldırabildiğim ağırlıkları kenara çekmeye başladım. Acı bir manzara ile karşılaşmaktan korkuyordum. O sırada birinin feryat ettiğini işittim. Hakan’ın sesiydi bu. Onun evde olmamasına sevinmiştim ama tepkisinden karısının göçük altında kaldığını anlamıştım. Beni görünce yanıma koştu, şoka girmiş bir haldeydi. “Ne oldu böyle? Hasibe'ye bir şey olursa yaşayamam.”

 “Sakin ol, kurtaracağız onu!”

 Bakışları normale döndü ve el birliği ile enkazı kaldırmaya başladık. Bir süre sonra çöken çatının altında kadını bulduk. Baygındı ama oluşan boşluk sayesinde ağır yara almaktan kurtulmuştu. Sıkışan bacaklarını çıkarmak için çok uğraşmamız gerekti. Tırnaklarımın kanadığını parmak uçlarım sızlamaya başladığında fark etmiştim. Bu sırada birtakım görüntüler zihnimde belirince anda kalmak için mücadele etmem gerekti. Şimdi hiç zamanı değildi. Hakan bütün gücüyle çabalıyordu, o da iyi durumda sayılmazdı.

 Devrilen bir arabadan duman çıkıyordu. Sızan mazot yerde ince bir çizgi çizerek toprağa karışıyordu. Arabada sıkışmış bir kadın ve canhıraş halde onu çıkarmaya çalışan biri vardı. Ters dönmüş aracın dikiz aynasında kendi görüntümü görünce hayrete düştüm. O anda bir şeyler kafama dank etti. Geçmişte o kazayı yapan bendim, kurtarmaya çalıştığım kişi karımdı. Dehşete kapılmış halde etrafa bakarken bebeğimizi gördüm. Birkaç metre ötede kımıldamadan yatıyordu. Telaşla ona doğru koştum, yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum. İyi olması için dua ederek onu kucağıma aldığım sırada araç patladı. Başıma çarpan cisimle gözlerim karardı, sıcak kanın alnımdan çeneme doğru akışını hissediyordum. Sonra yer ayaklarımın altından kaydı.

 Bunca yıl sonra gün yüzüne çıkan bu anı beni gafil avlamıştı. Kendimi kaybetmiş halde feryat etmeye başladım. “Hayır! Olamaz!” Hakan endişe içinde sorgularcasına bana baktı, delirdiğimi düşünüyor olmalıydı. Hatırlamıştım yitirdiklerimi, neden hayata küstüğümü, neden buraya kaçtığımı. Derin bir nefes alıp tekrar gücümü topladım. Sonunda Hasibe’yi sıkıştığı yerden kurtardığımızda gözümden dinmezcesine yaşlar akmaya başladı. Halime anlam veremeyen Hakan telaşla konuştu. “Senin araban vardı değil mi? Onu hemen hastaneye götürmeliyiz.”

  Yıllardır araba kullanmıyordum ki kullanamazdım. Başımı telaşla iki yana salladım. “Anahtarı vereyim, sen kullan.” Şaşırdı ama bir şey demedi, başını sallamakla yetindi. Anahtarları getirmek üzere hızla oradan ayrıldığımda kafam tamamen başka yerdeydi. Bunca zaman zihnimde beliren tüm o kesitler kendi anılarımdan ibaretmiş. Belleğimde oluşan koruyucu bariyerdeki çatlaklar gittikçe büyümüş sonunda parçalanmıştı. Düşe kalka eve girip çekmeceden anahtarları aldım. Acımla baş başa kalmak, kendi kabuğuma çekilmek istiyordum ama Hakan’ı o vaziyette bırakamazdım. Ben bahçeye çıktığımda o da kollarında karısını taşıyordu. Aceleyle kadını arka koltuğa yatırdık. Yola düştüğümüzde arabanın silecekleri yağmura yetişmiyordu.

 “Delirmiş bunlar, bizden ne istiyorlar? Korkuyorum!”

“Bela arayan serseriler işte. Az önce yolda makas atmalarına izin vermedim diye akıllarınca gözümü korkutacaklar.”

“Şunlara uyma demedim mi sana, çekilseydin yoldan. Başımıza iş açıldı durduk yere. Ben hemen polisi arıyorum!”

“Nereden bilebilirdim böyle olacağını. Atlatacağım onları bir şekilde.”

“Olacak iş değil. Arkada uyuyan kızımızı unutmadın herhalde. Dikkatli sür!”

 Peşimizdeki iki arabayı atlatmak için gaza bastım. Büyük ihtimalle alkollüydüler ve işi inada bindirmişlerdi. Son sürat dar, toprak yola saptım. Araçlardan biri yolu ıskalayıp düz devam etti ama diğer araç tam arkamdaydı. Neredeyse çarpacak kadar tampona yanaşmıştı. Ben ağzıma geleni sayarken onun durmaya niyeti yoktu. Kaçış devam ederken birden direksiyonun hakimiyetini kaybettim. Araba defalarca takla atıp şarampole yuvarlandı.

 Bu anı tekrar yaşamak canımı yakıyordu. Ailemin kaybına ben sebep olmuştum. Meğer acıya katlanamayıp hissettiğim suçluluk duygusu ile anılarımı bastırmışım. Aynada kendime baktığında mavi gözlerimin etrafındaki kırışıklıkların biraz daha arttığını fark ettim. On beş yıl olmuştu. Ellerimin titremesini önleyemiyordum, sonunda ellerimi kucağımda birleştirdim. Hakan gaza bastıkça kanım çekiliyor gibi oluyordu.

 Bir saat sonra hastane koridorunda ameliyathanenin önünde bekliyorduk. Sandalyeye kendimi zor atmıştım. Hakan çaresiz halde volta atıyordu. Bir personel bana yaklaşıp konuşunca dikkatimi zar zor ona verebildim. Ellerimi işaret etti. “Siz de yaralanmışsınız. Muayene odasına alalım sizi, isminiz neydi?”

  “Hamit Çelik.”

 Ellerimi bir yere sürmemeye çalışarak yerimden kalktım ve personelin gösterdiği odaya geçtim. Duvarlar bembeyazdı, içerisi rahatsız edici derecede aydınlıktı. Cama bakınca yağmurun durmuş olduğunu fark ettim. Üşüyordum, çökmüştüm ve kendimi doğrultacak gücüm yoktu. Zamanı geri alma imkanım olmadığına göre buna katlanmak zorundaydım. Nasıl unutabilmiştim olanları? Hiçbir şey olmamış gibi nasıl amaçsız, gamsız yaşayabilmiştim? Şu an oltaya takılmış bir balık gibiydim, hala suda olan ama hızla yukarıya çekildiği için hiçbir umudu kalmamış... O an sol yanıma şiddetli bir ağrı girince kalbimden yakalandığımı anladım. Nefes almakta zorlanıyordum, göğüs kafesim daralmış gibiydi. Sesimi duyurmaya çalışırken yere kapaklandım. Kalkmak için uğraşırken birinin odaya girip bana doğru koştuğunu gördüm. “Kalp krizi geçiriyor, doktor beyi çağırın hemen!” Kısa süre sonra sesler uzaklaştı, her şey karardı.

38 yorum:

  1. Hangi hikaye yarışmasına katılmıştınız ve konusu neydi merak ettim açıkcası eskiden bende çok katılmak isterdim. Hani şu Belediyelerin düzenlenmiş olduğu yarışmalara ama hiç katılmadım çekindim galiba. Hikayenizi sevdim ben birde öykü dergileri ve gazeteleri var bence oralarada yollayın. Favori dergim vardı her ay hikayeleri yayınlıyordu fakat şuan da ismini hatırlamıyorum. Bu güzel hikaye blogta kalmasın blogu olmayanlarda okusun tabii bu benim fikrim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ümraniye Belediyesinin yarışmasıydı. İstanbul'da olduğum için yakın yerlere başvuruyordum. Yeniliklere açık belediyeler varsa katılabilirsiniz bence. Şansınızı deneyin. :)) Genelde bakıyorum hep belli tarz ve konuda olanlar seçiliyor, sıkıldım bu durumdan artık. Boşuna umutlanıyoruz.
      Bazı dergileri araştırdım da popüler kültüre yönelenler oluyor, o yüzden dergi seçeceksem de seçici olurum. Güzel yorumunuz ve desteğiniz için teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. çok hüzünlü bu öykü ama lezzetli, yazık ya kadına diyordum ben hep kadın sandım ama hamit çıktı :) kazadan dolayı hafızası gitmiş herhalde anıları bastırmak için yazık yaa öldü sonunda :) evet biraz fantastik bilimkurgumsu öykü bu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Erkek karakterleri daha kolay yazabiliyorum. :) Kazadan sonra hafızası gitti, karıştı biraz. Sonunu bilerek belirsiz bıraktım, ölmüş de olabilir ölmemiş de. :)) Güzel yorumun için teşekkürler Deep. :)

      Sil
  3. Duygularım yükseldi okurken... eline sağlık Duygucuğum.. yazdıkların kalbime değiyor. <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun çok mutlu etti Sezercim. Benim için de en önemlisi bu, okurların kalbine dokunabilmek. 😊

      Sil
  4. Teşekkür bir bakayım, eğer yazdıklarıma benzer şeyler varsa deneyebilirim. :)

    YanıtlaSil
  5. Bu güzel düşüncelerin için teşekkür ederim İlkay, mutlu oldum. Hikayedeki duygu geçişlerini aktarabildiğime sevindim. :))

    YanıtlaSil
  6. Okurken çok etkilendim, diyaloglar çok güzel olmuş:))) Öykü o kadar sıcak ki insanı içine çekiyor okurken. Çok hüzünlüydü, bazı cümlelerde çok yoğun duygular hissettim ve kendimi gördüm:))) Kalemine sağlık, çok çok güzel olmuş, çok sevdim öyküyü:)))
    İnşallah dediğin gibi yarışma kalıpları değişir o konuda sana hak veriyorum:)))

    YanıtlaSil
  7. Ya ne güzel şeyler yazmışsın, değerli yorumun için çok teşekkür ederim. Ben de duygusal biri olunca öyküye fazla yansıtıyorum sanırım. :)) Herkesin desteği yazma konusunda beni daha heveslendiriyor. 😊

    YanıtlaSil
  8. Nesini beğenmemişler hikayenin acaba? Kaleminize sağlık… Okurunuz bol olsun… Sevgiler…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. :)
      Jürilerin kıstası ne ben de bilmiyorum. Katıldığım yarışmada 3 dereceye ek olarak 10 tane mansiyon da seçiliyor, hiçbiri olmadı. Geçmişte yayınlanmış öykülere baktığımda genelde gerçekçi ve ders verici olduğunu gördüm. Sonuçta geniş düşünülmeli, sadece bunlar önemli değil. Başka yarışmalara da katıldım eskiden ama sadece fantastik öykü yarışmasında ilk 10'a girebilmiştim. Dolayısıyla artık boşuna umutlanmak istemiyorum.

      Sil
  9. Yazmamış yaşamışsın resmen, okurken ben de yaşadım. Pes etme bence denemeye devam.Tekrar tekrar yaz gönder,dereceyi hakediyorsun net.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle hissettirebildiğime sevindim. Yazarken hep samimi olmaya ve kendimden bir şeyler katmaya çalışıyorum. Değerli yorumun için teşekkür ederim. Pes etmedim ama yarışmalardan yana umudum yok. Kendimi daha da geliştirip İthaki gibi bir yayıneviyle anlaşmak istiyorum. Beni anlasa anlasa İthaki anlar. :)) Tabi kolay bir süreç değil.

      Sil
  10. Sonu çok hüzünlüydü :( Senin gibi yazma yeteneğim olacak her yere gönderirim her yere :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarken kendim de sanki gerçekmiş gibi hüzünleniyorum. :) Duygusal yapım yüzünden sanırım. İleride yeni şeyler yazıp yayınevlerine göndermeyi düşünüyorum. Kısmet bakalım. :) Teşekkür ederim.

      Sil
  11. Yarışmalar veya ödüller senin yeteneğini/başarını/emeğini ortaya koyamaz... çoğu yarışma yazısı kaygı eşliğine yazıldığı için özünde olması gereken samimiyet eksik kalıyor, fakat yazmaya bahaneyse yarışmak takdir ederim... yani diyorum ki bahanen ne olursa olsun lütfen yazmaya devam et.... doğuştan yetenek çoğu kişiyi tembelleştirir, önemli olan çok çalışıp terine yüreğini dahil edebilmek, benim okuyup gördüğüm ve tanıyabildiğim kadarıyla güzel yürekli bir insansın öykülerinde kelimelerle boğuşmak yerine az daha odaklanırsan kalbine, olacağını düşünüyorum. Olduğuna kalbin kanaat getirirse zaten devamı illaki gelir ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yayınevleri daha önce kitabı çıkmamış kişileri pek dikkate almaz, en azından bir yarışma kazanmış mı bakıyorlar. Elbette yarışma kazanan bir öykü muhakkak iyi olacak diye bir şey yok. Çünkü okuyup bu mu yani dediğim öyküler oluyor.
      Samimiyet konusu benim en özen gösterdiğim şey zaten. Sade bir üslubu sevmiyorum, o yüzden kelimeler önemlidir bence. Eleştirin için teşekkürler. :)

      Sil
  12. Bir solukta okudum hikayeni, geçmişini hatırlayamadan yarım yaşamanın zorluklarıyla baş etmenin zorluğuna tanık oldum. Hikayen trajedilerden beslenmiş, kaza, heyelan ve kalp krizi. Jüri trajedileri sevmiyor olabilir mi diye bir soru takıldı aklıma. Ayrıca aklıma trafikte makas atanlardan uzak durmak gerektiğini yazdım. Bu konuda ciddiyim. Sık rastlıyorum ve sinir oluyorum onlara.
    Merak ettiğim bir şey var Duygu, sormadan duramayacağım. Hamit başına gelenleri, kazayı hiç araştırmamış mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Jüri dramı sever ama daha farklı olanı. Mesela fakir birinin zorlu yaşam koşullarını anlatan hikayeleri. :)
      Hamit araştırmadı neler olduğunu. Hem hafıza sorunu var hem de bu konuda düşünmek ona iyi gelmediği için kaçış yolunu seçti.

      Sil
  13. Niye ben okurken bu adamı kadın sandım ya, sonra adam çıkınca çok şaşırdım.
    Hikaye güzel ama genelde yarışmalarda hep aşırı dram sevilir. Burda ise daha psikolojik birşey okuyoruz. Değerinin bilinmemesine şaşırmadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki ben yazınca karakterin kadın olduğunu düşündün. :)) İsim falan da kullanmadım başta.
      Evet, ajitasyon yapmak ve klasik konuları işlemek daha önemli görülüyor nedense. O zaman en azından şu şu türler ve konular dışındaki öykülerle ilgilenmiyoruz desinler, boşuna umutlanmayalım. :) Elbette içlerinde çok güzel yazılanlar vardır ama orijinallik ve farklılık da önemli bence. Teşekkürler desteğin için. :)

      Sil
    2. Karakterin cinsiyetinde bende bocaladım. Girişteki paragraflar duygulu birini anlatıyordu.(Erkekler duygulu olamaz mı olabilir tabi.:) Bir de kısa kesim saçlarını uzatmak istemediği yazılıydı, orada kadın olduğu hükmüne vardım. Erkek sesi detayında bocaladım ama en sonunda erkek olduğunu detayını yakaladım...

      Sil
    3. Saç meselesinde haklısın. Aslında şunu demek istedim. Kafasındaki yaranın gözükmesi için saçın asker tıraşı gibi çok kısa olması gerek. Biraz uzasa kapanır iz görünmez zaten. :) Sanırım daha dikkatli yazmalıydım.

      Sil
  14. haftasonu kolaylıklar, başarılar sana, sakin sakin girersin işallah :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ ol Deep, İnşallah. :) Eskiden olsa bu zamanlar çok heyecanlı, gergin olurdum artık bıktım mı ne geçsin gitsin diye bekliyorum.

      Sil
  15. Bence güzel olmuş 👏👏👏

    YanıtlaSil
  16. Tam benlik bir öykü, yüreğine sağlık. Betimlemeler, olayların akışı, bir bütün olarak her şeyiyle çok güzel. Bence olumsuz yanıtlara aldırmadan yarışmalara katılmaya devam etmelisin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmene çok sevindim, değerli yorumun için teşekkürler. :) Yarışmaya katılmam da öykü kitabı hazırlamak ve yayınevlerine göndermek istiyorum. Şimdilik ona odaklanacağım. :)

      Sil
  17. Ben çok beğendim. Gayet güzel bir kısa hikaye. Okuldayken öğretmenimizin dediğini hiç unutmam, kısa hikaye yazmak roman yazmaktan zordur (ki, haklı)yani zoru başarmışsınız. En önem verdiğim şey akıcı olmasıdır, sıkıcı olmamasıdır ki kesinlikle sıkılmadan okunuyor. Sonu da bence çok iyi olmuş. Kahraman sonunda hafızasına kavuştu ama bu acıya dayanamadı. Belki de onun için iyi oldu ölümden sonra bir şekilde bir başka boyutta umarım kavuşurlar. Elinize sağlık. Hep yazın.
    Yarışmalardan ben de ağzımın payını aldım. Emin olun neler döndürüyorlar bilemezsiniz. Ya gerçekten zevk ve renk meselesi, ya da zaten önceden birileri, (artık akraba, eş, dost, kuzen vs. tanıdık) zaten o yarışmanın birincisi oluyor ve biz bunu asla bilemiyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısa hikaye zor gerçekten, az lafla çok şey anlatmak gerekiyor. :) Sıkıcı olmaması benim için de çok önemli, yoksa yazarken kendim de sıkılıyorsam devam edemem. Değerli yorumunuz için çık teşekkür ederim. :)
      Yarışma hakkında dediklerinize katılıyorum, kafada muhakkak soru işareti kalıyor. Benim de eksiklerim vardır muhakkak ama kolay yoldan gitmektense farklılık katmaya çalışıyorum hep. Bundan sonra yarışmalarla vakit kaybetmem.

      Sil
  18. Yarışmalara katılmak istemiyorsan dergilerde yayınlatmak bir seçenek olabilir ya da hiçbir yerde yayınlamaz, ileride kitaba dönüştürebilirsin. Yeter ki öykülerini paylaşmak iste, bir şekilde okuyucusunu bulursun ama tabii bu süreç bazen yorucu ve ümit kırıcı olabiliyor. Pes etmemek lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında dergilerde yayınlatmak da istemiyorum, yayınevlerini deneyeceğim. Olmazsa da olmaz artık yapacak şey yok. :)

      Sil
  19. Merhaba, blogunuzu yeni keşfettim ve ilk olarak bu paylaşımı okudum. Öncelikle elinize sağlık, hikaye çok etkileyiciydi. Betimlemeler gözümde tüm olayları canlandıracak kadar iyiydi. Okumaktan büyük keyif aldım. Bence çok yeteneklisiniz. Umarım bir gün istediğiniz şekilde bu yazılarınızı okuyucularla buluşturursunuz. Sizi tanıdığım için yeniden çok memnun oldum. Bu blogda okumam gereken daha çok hikaye var sanırım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, keyif alarak okumanıza sevindim. Güzel düşünceleriniz ve desteğiniz için çok teşekkür ederim. :) Ben de memnun oldum. Kelime Oyunu için yazdığım çok hikaye var burada. Onlara çok vakit ayıramadığım için daha sönük gelebilir. :) Blogu açmaktaki amacım da hikaye yazmak ve paylaşmaktı.

      Sil
  20. "Yarışmalardaki belli kalıplar ileride yıkılır, hayal gücü ve farklı üsluplar da biraz değer görür umarım." Bu serzenişinizdeki haklılığınızda ne kadar haklı olduğunuzu söylememe gerek yoktur sanırım. Yeniliğe açık ve açılmış bir dünya düzeni oluşmuşken, neden ülkemizde hala o dar ve basit kalıpların içinde kalmayı yeğlerler ben de bir anlam veremiyorum.

    Hikayeniz her şeyiyle çok güzeldi. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Yarışmayı kaybetmiş olmanıza üzülmekle birlikte, asla vazgeçmemenizi öneririm. Çünkü burası bizim ülkemiz, burası Türkiye!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Yazmayı hiç bırakmıyorum, sadece artık yarışmalara katılmıyorum. :) Mesele benim kazanıp kazanmamam da değil. Dereceye girenlere bakınca yeni tarzda şeyler göremiyoruz pek, bana eski yerli yazarların eserleri taklit ediliyor gibi de geliyor yani. Hepsi için demiyorum tabi ama bazen gözüme çarpıyor. Fantastiğe zaten hiç kıymet verilmiyor.

      Sil

Rüya Günlükleri 4 (Hikaye)

 Merhabalar, seriye biraz ara vermiştim, devam edeyim dedim. İyi okumalar dilerim. 😊 (Selin, öğrenci, 14 yaşında)   Ormanda yürüyorum, hava...