Bir süredir hikaye yazmıyordum. Bu hikayeyi de yarışma için yazmıştım, sonuç olumsuz olunca burada paylaşayım dedim. Yarışmalardaki belli kalıplar ileride yıkılır, hayal gücü ve farklı üsluplar da biraz değer görür umarım. İki öykü yazmıştım, diğerini paylaşmayacağım. Başka planlarım var onla ilgili, belki romana dönüştürürüm. Lafı biraz uzattım ama hayal kırıklığımı burada dökmezsem rahatlayamazdım. :) Yarışmalara bir daha katılmayı düşünmüyorum.
Anı Sızıntısı
Serin bir
gecenin koynunda ateş böceklerinin dansını izliyorum. Uçuşan, minik ışık
demetleri o kadar huzur verici ki umut etmekten kendimi alamıyorum. Puslu
geçmişime rağmen mutlu bir gelecek hayali zaman zaman düşüncelerimde kendine yer
bulabiliyor. Manzarayı nefes almadan izliyorum, bir rüzgâr çıkıyor, her şeyi
savuruyor. Hayallerim paramparça...
Oturduğum
kütükten içim titreyerek kalktım. Geriye dönüp baktığımda bahçedeki çınar
gözüme pek tekinsiz göründü. Yaprakların boğuk hışırtısı ve ay ışığının gövdeye
düşürdüğü koyu gölgeler... Hışırtılar giderek yükseldi ve uğultuya dönüştü,
rüzgâr şiddetini artırıyordu. Kararsız halde ayakta dikilirken ince belli bardaktaki
çayın soğuduğunu fark ettim, çayı tazelemeliydim.
İçeri geçerken her
adımımda burukluğum arttı. Kapının kolunu çevirip eve adım attığımda rutubet
kokusu karşıladı beni. Yanından geçerken gömme dolabın kırık boy aynası gözüme çarptı.
Kapağın hafif açık kalışı ve yamuk duruşu hep gözüme batıyordu. Bir anlık
sinirle kapağı sertçe ittim ve yansımama baktım. Aynadaki çatlaklar anılarımdaki
boşluklar gibi karmaşık yollar çiziyordu. Kısa kesim saçlarımın arasında uzanan
belirgin ameliyat izine tiksintiyle baktım. Saçlarımı neden uzatmıyordum
bilmiyorum, beni engelleyen bir şey vardı. Ne zaman bu izi görsem geçmişimden
önemli bir parça koparılmış gibi hissediyordum. Sonunda elimi çektiğimde kapak
menteşesinden çıktı ve gürültüyle yere düştü. Etrafa saçılan cam kırıklarıyla
sonra ilgilenmeye karar verdim, doğruca mutfağa geçtim.
“Biliyor
musun, ilk karşılaştığımız o gün seni
hiç gözüm tutmamıştı.”
“Hadi canım, buna inanmam. Bana nasıl baktığını hâlâ unutmadım.”
“Nasıl bakmışım beyefendi.”
“Asil bir leydi gibi önce beni dikkatle süzüp sonra
nihayetinde yıllardır aradığın prense kavuşmuş gibi hayretle hayranlık arası
bir ifadeyle...”
“Amma yaptın, hayal gücüne bir kez daha hayran
kaldım.”
Sohbeti kesen
kahkahalar kulağıma çalınınca dayanamayıp kıkırdadım. Erkeğin sesini kendi
sesime çok benzettiğim için gülümsemem bir süre sonra soldu. Gördüğüm ve
duyduğum şeyler bana tanıdık geliyordu ama aynı zamanda yabancıydı da. Sanki bir
filmin içindeki başroldüm. Ses benimdi, görüntü benimdi ama hiçbir şey gerçek
değildi. Bunlar ancak kalbimde gizlediğim arzularımın, düşlerimin izdüşümü
olabilirdi. Akıl sağlığımı sorgulamama neden olan bu hayaller peşimi bırakmıyordu.
Buraya geldiğim
andan öncesine dair pek az hatıram vardı. Neden kaçıyorum bilmiyorum ama
buradan gitmek istemiyordum. Kendi ismimi bile anımsamakta zorlandığım oluyordu.
Başıma almış olduğum darbenin bunda etkisi olduğunu varsayıyordum. Belki de
hatırlamamak benim için en iyisiydi.
Camın önündeki
divana oturdum, çayımı yudumladım. Gaz lambasının alevi iyice küçülmüştü. Yalnız
yaşadığım bu ev bazen üstüme üstüme geliyordu. Geçen yıl çıkan küçük yangından
kalma isli duvar öylece duruyordu. Ormancı odayı beyaza boyamakta ısrar etse de
kabul etmemiştim. Hayata temiz bir sayfa açamamışken karaya bürünmüş duvarları
önemsediğim söylenemezdi.
Yaşadığım bu
ıssız yerde sadece birkaç tane komşum vardı. Onlar da sorularını inatla yanıtsız
bırakmam üzerine pek yanıma gelmez olmuştu. Kafam bu kadar karışıkken ve hayatımda
bir değişiklik istemiyorken başkalarının uzatacağı yardım elini nasıl kabul
edebilirdim? Korkularımdan habersizdi onlar. Çoğu gece acı bir fren sesi eşlik
ederdi kâbuslarıma. Bir şekilde hafızamda tüm taşlar yerine oturacak olursa neyle
yüzleşmek zorunda kalacağımdan emin değildim. İçimdeki kötü sesi bir türlü bastıramıyordum.
“Ah uyumuş
bile. Ne kadar da masum görünüyor.”
“Tıpkı melek
gibi.”
“Yavaşça beşiğe yatırayım, bugün çok yoruldu.”
“Annesi gibi pek enerjik. Büyüyünce ele avuca
sığmayacak anlaşılan.”
Minicik eller, kahverengi
saçlar gözümün önüne geldi. Dünyanın tüm dertlerinden habersiz, cennetteymiş
gibi mışıl mışıl uyuyan bir bebek... Gülümsemek istedim ama ansızın burnum
sızlamaya başladı. Çocuklar nedenini anlayamadığım bir şekilde kalbimde kanayan
bir yaraya dokunuyor gibiydi. Hissettiğim şey suçluluk duygusuydu. Nemlenen
gözlerimi silip pencereden yıldızlara baktım. Yorgun hissediyordum, karamsar düşünceler
şakaklarıma ağrı olup yerleşmişti. Gökte bir yıldızın kaydığını görmemle yeni
sesler işittim.
“Nine, nine
sen de gördün mü onu?”
“Dur çocuğum, çekiştirme eteğimi. İlk kez mi kayan
yıldız görüyorsun?”
“Evet! Öykü kitabında resmini görmüştüm ama gerçekte
görmek bambaşkaymış.”
“Tatlı kuzum benim. Kayıp giden sadece yıldızlar olsa
keşke.”
“Hı? Ne demek istiyorsun?”
Ağırlaşan göz kapaklarımı
açık tutmak zorlaşmıştı. Meraklı çocuğa yanıt vermek isterken içim geçti.
Sıkıntılı düşler eşliğinde sabahı zor ettim. Her tarafım tutulmuştu, yüzüme
vuran gün ışığından rahatsız olarak elimi gözlerime siper ettim. Güneşe rağmen
hava serindi, üstüm açık uyuduğumdan üşümüştüm. Kalkıp hemen sobayı yaktım, üzerine
demliği koydum. Sabahları bir demliği bitirmeden kendime gelemezdim. Çıtırdayan
odunlar yavaş yavaş odanın soğuğunu kırıyordu. Mevsim, sıcağı yanında getirmeyi
unutmuş gibiydi; nisan ayına girmiştik halbuki. Ben sade bir kahvaltı sofrası
hazırlarken çay da demini aldı. Dumanı tüten tavşan kanı çayı bardağa doldurdum.
Sobada kızaran ekmeklerin kokusu odayı sardı. Üzerine bir parça yağ sürdüğüm
ekmekten bir lokma aldım. Tam bardağa uzanmıştım ki bir gürültü kopunca
sıçradım. Gök gürültüsünü sağanak yağmur izledi. Gök delinmiş gibiydi, yağmur
durmak bilmiyordu. İçimi bir sıkıntı kapladı, böyle anlar felaket getirirdi
burada. Yine de kahvaltımı yapmayı sürdürdüm. Dakikalar boyunca hızını
azaltmadı yağmur.
İri damlalar
olanca şiddetiyle camları dövüyordu. Pencereye yöneldim, elimle camdaki buharı
silerken karşıdaki yamacın kaydığını gördüm. Dehşet içinde heyelanın, önüne
çıkan evi yıkışını izledim. “Aman Allah’ım!” Her şey birkaç saniye içinde olup
bitmişti. Hızla kulübeden çıktım ve kimsenin zarar görmemiş olmasını umarak
aşağı doğru koştum. Çamurlaşmış zeminde düşe kalka ilerledim, sırılsıklam
olmuştum. En yakında ben olduğum için durumu henüz fark eden olmamıştı.
Ormancının birkaç kilometre ötedeki evine baktım ama görünürde kimse yoktu. Bir
an önce enkaza ulaşmalıydım, kalbim deli gibi atıyordu.
Sesimi
duyurabilecek kadar yaklaştığımda bağırdım. “Kimse var mı?” Tökezleyip yuvarlandım
ve evin büyük kısmı çökmüş olan taş duvarlarının dibinde durabildim. Elim
ayağıma dolanmıştı, kaldırabildiğim ağırlıkları kenara çekmeye başladım. Acı
bir manzara ile karşılaşmaktan korkuyordum. O sırada birinin feryat ettiğini
işittim. Hakan’ın sesiydi bu. Onun evde olmamasına sevinmiştim ama tepkisinden
karısının göçük altında kaldığını anlamıştım. Beni görünce yanıma koştu, şoka
girmiş bir haldeydi. “Ne oldu böyle? Hasibe'ye bir şey olursa yaşayamam.”
“Sakin ol, kurtaracağız
onu!”
Bakışları
normale döndü ve el birliği ile enkazı kaldırmaya başladık. Bir süre sonra çöken
çatının altında kadını bulduk. Baygındı ama oluşan boşluk sayesinde ağır yara almaktan
kurtulmuştu. Sıkışan bacaklarını çıkarmak için çok uğraşmamız gerekti. Tırnaklarımın
kanadığını parmak uçlarım sızlamaya başladığında fark etmiştim. Bu sırada birtakım
görüntüler zihnimde belirince anda kalmak için mücadele etmem gerekti. Şimdi
hiç zamanı değildi. Hakan bütün gücüyle çabalıyordu, o da iyi durumda
sayılmazdı.
Devrilen bir arabadan
duman çıkıyordu. Sızan mazot yerde ince bir çizgi çizerek toprağa karışıyordu.
Arabada sıkışmış bir kadın ve canhıraş halde onu çıkarmaya çalışan biri vardı. Ters
dönmüş aracın dikiz aynasında kendi görüntümü görünce hayrete düştüm. O anda
bir şeyler kafama dank etti. Geçmişte o kazayı yapan bendim, kurtarmaya
çalıştığım kişi karımdı. Dehşete kapılmış halde etrafa bakarken bebeğimizi
gördüm. Birkaç metre ötede kımıldamadan yatıyordu. Telaşla ona doğru koştum, yaşayıp
yaşamadığını bile bilmiyordum. İyi olması için dua ederek onu kucağıma aldığım
sırada araç patladı. Başıma çarpan cisimle gözlerim karardı, sıcak kanın
alnımdan çeneme doğru akışını hissediyordum. Sonra yer ayaklarımın altından
kaydı.
Bunca yıl sonra
gün yüzüne çıkan bu anı beni gafil avlamıştı. Kendimi kaybetmiş halde feryat
etmeye başladım. “Hayır! Olamaz!” Hakan endişe içinde sorgularcasına bana baktı,
delirdiğimi düşünüyor olmalıydı. Hatırlamıştım yitirdiklerimi, neden hayata
küstüğümü, neden buraya kaçtığımı. Derin bir nefes alıp tekrar gücümü topladım.
Sonunda Hasibe’yi sıkıştığı yerden kurtardığımızda gözümden dinmezcesine yaşlar
akmaya başladı. Halime anlam veremeyen Hakan telaşla konuştu. “Senin araban
vardı değil mi? Onu hemen hastaneye götürmeliyiz.”
Yıllardır
araba kullanmıyordum ki kullanamazdım. Başımı telaşla iki yana salladım.
“Anahtarı vereyim, sen kullan.” Şaşırdı ama bir şey demedi, başını sallamakla
yetindi. Anahtarları getirmek üzere hızla oradan ayrıldığımda kafam tamamen
başka yerdeydi. Bunca zaman zihnimde beliren tüm o kesitler kendi anılarımdan
ibaretmiş. Belleğimde oluşan koruyucu bariyerdeki çatlaklar gittikçe büyümüş
sonunda parçalanmıştı. Düşe kalka eve girip çekmeceden anahtarları aldım.
Acımla baş başa kalmak, kendi kabuğuma çekilmek istiyordum ama Hakan’ı o
vaziyette bırakamazdım. Ben bahçeye çıktığımda o da kollarında karısını
taşıyordu. Aceleyle kadını arka koltuğa yatırdık. Yola düştüğümüzde arabanın
silecekleri yağmura yetişmiyordu.
“Delirmiş
bunlar, bizden ne istiyorlar? Korkuyorum!”
“Bela arayan serseriler işte. Az önce yolda makas
atmalarına izin vermedim diye akıllarınca gözümü korkutacaklar.”
“Şunlara uyma demedim mi sana, çekilseydin yoldan.
Başımıza iş açıldı durduk yere. Ben hemen polisi arıyorum!”
“Nereden bilebilirdim böyle olacağını. Atlatacağım
onları bir şekilde.”
“Olacak iş değil. Arkada uyuyan kızımızı unutmadın
herhalde. Dikkatli sür!”
Peşimizdeki iki
arabayı atlatmak için gaza bastım. Büyük ihtimalle alkollüydüler ve işi inada
bindirmişlerdi. Son sürat dar, toprak yola saptım. Araçlardan biri yolu
ıskalayıp düz devam etti ama diğer araç tam arkamdaydı. Neredeyse çarpacak
kadar tampona yanaşmıştı. Ben ağzıma geleni sayarken onun durmaya niyeti yoktu.
Kaçış devam ederken birden direksiyonun hakimiyetini kaybettim. Araba defalarca
takla atıp şarampole yuvarlandı.
Bu anı tekrar
yaşamak canımı yakıyordu. Ailemin kaybına ben sebep olmuştum. Meğer acıya
katlanamayıp hissettiğim suçluluk duygusu ile anılarımı bastırmışım. Aynada kendime
baktığında mavi gözlerimin etrafındaki kırışıklıkların biraz daha arttığını fark
ettim. On beş yıl olmuştu. Ellerimin titremesini önleyemiyordum, sonunda
ellerimi kucağımda birleştirdim. Hakan gaza bastıkça kanım çekiliyor gibi oluyordu.
Bir saat sonra
hastane koridorunda ameliyathanenin önünde bekliyorduk. Sandalyeye kendimi zor atmıştım.
Hakan çaresiz halde volta atıyordu. Bir personel bana yaklaşıp konuşunca dikkatimi
zar zor ona verebildim. Ellerimi işaret etti. “Siz de yaralanmışsınız. Muayene
odasına alalım sizi, isminiz neydi?”
“Hamit Çelik.”
Ellerimi bir
yere sürmemeye çalışarak yerimden kalktım ve personelin gösterdiği odaya geçtim.
Duvarlar bembeyazdı, içerisi rahatsız edici derecede aydınlıktı. Cama bakınca
yağmurun durmuş olduğunu fark ettim. Üşüyordum, çökmüştüm ve kendimi
doğrultacak gücüm yoktu. Zamanı geri alma imkanım olmadığına göre buna
katlanmak zorundaydım. Nasıl unutabilmiştim olanları? Hiçbir şey olmamış gibi
nasıl amaçsız, gamsız yaşayabilmiştim? Şu an oltaya takılmış bir balık gibiydim,
hala suda olan ama hızla yukarıya çekildiği için hiçbir umudu kalmamış... O an
sol yanıma şiddetli bir ağrı girince kalbimden yakalandığımı anladım. Nefes
almakta zorlanıyordum, göğüs kafesim daralmış gibiydi. Sesimi duyurmaya
çalışırken yere kapaklandım. Kalkmak için uğraşırken birinin odaya girip bana
doğru koştuğunu gördüm. “Kalp krizi geçiriyor, doktor beyi çağırın hemen!” Kısa
süre sonra sesler uzaklaştı, her şey karardı.
Hangi hikaye yarışmasına katılmıştınız ve konusu neydi merak ettim açıkcası eskiden bende çok katılmak isterdim. Hani şu Belediyelerin düzenlenmiş olduğu yarışmalara ama hiç katılmadım çekindim galiba. Hikayenizi sevdim ben birde öykü dergileri ve gazeteleri var bence oralarada yollayın. Favori dergim vardı her ay hikayeleri yayınlıyordu fakat şuan da ismini hatırlamıyorum. Bu güzel hikaye blogta kalmasın blogu olmayanlarda okusun tabii bu benim fikrim :))
YanıtlaSilÜmraniye Belediyesinin yarışmasıydı. İstanbul'da olduğum için yakın yerlere başvuruyordum. Yeniliklere açık belediyeler varsa katılabilirsiniz bence. Şansınızı deneyin. :)) Genelde bakıyorum hep belli tarz ve konuda olanlar seçiliyor, sıkıldım bu durumdan artık. Boşuna umutlanıyoruz.
SilBazı dergileri araştırdım da popüler kültüre yönelenler oluyor, o yüzden dergi seçeceksem de seçici olurum. Güzel yorumunuz ve desteğiniz için teşekkür ederim. :)
çok hüzünlü bu öykü ama lezzetli, yazık ya kadına diyordum ben hep kadın sandım ama hamit çıktı :) kazadan dolayı hafızası gitmiş herhalde anıları bastırmak için yazık yaa öldü sonunda :) evet biraz fantastik bilimkurgumsu öykü bu :)
YanıtlaSilErkek karakterleri daha kolay yazabiliyorum. :) Kazadan sonra hafızası gitti, karıştı biraz. Sonunu bilerek belirsiz bıraktım, ölmüş de olabilir ölmemiş de. :)) Güzel yorumun için teşekkürler Deep. :)
SilDuygularım yükseldi okurken... eline sağlık Duygucuğum.. yazdıkların kalbime değiyor. <3
YanıtlaSilYorumun çok mutlu etti Sezercim. Benim için de en önemlisi bu, okurların kalbine dokunabilmek. 😊
SilTeşekkür bir bakayım, eğer yazdıklarıma benzer şeyler varsa deneyebilirim. :)
YanıtlaSilBu güzel düşüncelerin için teşekkür ederim İlkay, mutlu oldum. Hikayedeki duygu geçişlerini aktarabildiğime sevindim. :))
YanıtlaSilOkurken çok etkilendim, diyaloglar çok güzel olmuş:))) Öykü o kadar sıcak ki insanı içine çekiyor okurken. Çok hüzünlüydü, bazı cümlelerde çok yoğun duygular hissettim ve kendimi gördüm:))) Kalemine sağlık, çok çok güzel olmuş, çok sevdim öyküyü:)))
YanıtlaSilİnşallah dediğin gibi yarışma kalıpları değişir o konuda sana hak veriyorum:)))
Ya ne güzel şeyler yazmışsın, değerli yorumun için çok teşekkür ederim. Ben de duygusal biri olunca öyküye fazla yansıtıyorum sanırım. :)) Herkesin desteği yazma konusunda beni daha heveslendiriyor. 😊
YanıtlaSilNesini beğenmemişler hikayenin acaba? Kaleminize sağlık… Okurunuz bol olsun… Sevgiler…
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
SilJürilerin kıstası ne ben de bilmiyorum. Katıldığım yarışmada 3 dereceye ek olarak 10 tane mansiyon da seçiliyor, hiçbiri olmadı. Geçmişte yayınlanmış öykülere baktığımda genelde gerçekçi ve ders verici olduğunu gördüm. Sonuçta geniş düşünülmeli, sadece bunlar önemli değil. Başka yarışmalara da katıldım eskiden ama sadece fantastik öykü yarışmasında ilk 10'a girebilmiştim. Dolayısıyla artık boşuna umutlanmak istemiyorum.
Yazmamış yaşamışsın resmen, okurken ben de yaşadım. Pes etme bence denemeye devam.Tekrar tekrar yaz gönder,dereceyi hakediyorsun net.
YanıtlaSilÖyle hissettirebildiğime sevindim. Yazarken hep samimi olmaya ve kendimden bir şeyler katmaya çalışıyorum. Değerli yorumun için teşekkür ederim. Pes etmedim ama yarışmalardan yana umudum yok. Kendimi daha da geliştirip İthaki gibi bir yayıneviyle anlaşmak istiyorum. Beni anlasa anlasa İthaki anlar. :)) Tabi kolay bir süreç değil.
SilSonu çok hüzünlüydü :( Senin gibi yazma yeteneğim olacak her yere gönderirim her yere :)
YanıtlaSilYazarken kendim de sanki gerçekmiş gibi hüzünleniyorum. :) Duygusal yapım yüzünden sanırım. İleride yeni şeyler yazıp yayınevlerine göndermeyi düşünüyorum. Kısmet bakalım. :) Teşekkür ederim.
SilYarışmalar veya ödüller senin yeteneğini/başarını/emeğini ortaya koyamaz... çoğu yarışma yazısı kaygı eşliğine yazıldığı için özünde olması gereken samimiyet eksik kalıyor, fakat yazmaya bahaneyse yarışmak takdir ederim... yani diyorum ki bahanen ne olursa olsun lütfen yazmaya devam et.... doğuştan yetenek çoğu kişiyi tembelleştirir, önemli olan çok çalışıp terine yüreğini dahil edebilmek, benim okuyup gördüğüm ve tanıyabildiğim kadarıyla güzel yürekli bir insansın öykülerinde kelimelerle boğuşmak yerine az daha odaklanırsan kalbine, olacağını düşünüyorum. Olduğuna kalbin kanaat getirirse zaten devamı illaki gelir ;)
YanıtlaSilYayınevleri daha önce kitabı çıkmamış kişileri pek dikkate almaz, en azından bir yarışma kazanmış mı bakıyorlar. Elbette yarışma kazanan bir öykü muhakkak iyi olacak diye bir şey yok. Çünkü okuyup bu mu yani dediğim öyküler oluyor.
SilSamimiyet konusu benim en özen gösterdiğim şey zaten. Sade bir üslubu sevmiyorum, o yüzden kelimeler önemlidir bence. Eleştirin için teşekkürler. :)
Bir solukta okudum hikayeni, geçmişini hatırlayamadan yarım yaşamanın zorluklarıyla baş etmenin zorluğuna tanık oldum. Hikayen trajedilerden beslenmiş, kaza, heyelan ve kalp krizi. Jüri trajedileri sevmiyor olabilir mi diye bir soru takıldı aklıma. Ayrıca aklıma trafikte makas atanlardan uzak durmak gerektiğini yazdım. Bu konuda ciddiyim. Sık rastlıyorum ve sinir oluyorum onlara.
YanıtlaSilMerak ettiğim bir şey var Duygu, sormadan duramayacağım. Hamit başına gelenleri, kazayı hiç araştırmamış mı?
Jüri dramı sever ama daha farklı olanı. Mesela fakir birinin zorlu yaşam koşullarını anlatan hikayeleri. :)
SilHamit araştırmadı neler olduğunu. Hem hafıza sorunu var hem de bu konuda düşünmek ona iyi gelmediği için kaçış yolunu seçti.
Niye ben okurken bu adamı kadın sandım ya, sonra adam çıkınca çok şaşırdım.
YanıtlaSilHikaye güzel ama genelde yarışmalarda hep aşırı dram sevilir. Burda ise daha psikolojik birşey okuyoruz. Değerinin bilinmemesine şaşırmadım.
Belki ben yazınca karakterin kadın olduğunu düşündün. :)) İsim falan da kullanmadım başta.
SilEvet, ajitasyon yapmak ve klasik konuları işlemek daha önemli görülüyor nedense. O zaman en azından şu şu türler ve konular dışındaki öykülerle ilgilenmiyoruz desinler, boşuna umutlanmayalım. :) Elbette içlerinde çok güzel yazılanlar vardır ama orijinallik ve farklılık da önemli bence. Teşekkürler desteğin için. :)
Karakterin cinsiyetinde bende bocaladım. Girişteki paragraflar duygulu birini anlatıyordu.(Erkekler duygulu olamaz mı olabilir tabi.:) Bir de kısa kesim saçlarını uzatmak istemediği yazılıydı, orada kadın olduğu hükmüne vardım. Erkek sesi detayında bocaladım ama en sonunda erkek olduğunu detayını yakaladım...
SilSaç meselesinde haklısın. Aslında şunu demek istedim. Kafasındaki yaranın gözükmesi için saçın asker tıraşı gibi çok kısa olması gerek. Biraz uzasa kapanır iz görünmez zaten. :) Sanırım daha dikkatli yazmalıydım.
Silhaftasonu kolaylıklar, başarılar sana, sakin sakin girersin işallah :)
YanıtlaSilSağ ol Deep, İnşallah. :) Eskiden olsa bu zamanlar çok heyecanlı, gergin olurdum artık bıktım mı ne geçsin gitsin diye bekliyorum.
SilBence güzel olmuş 👏👏👏
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :))
SilTam benlik bir öykü, yüreğine sağlık. Betimlemeler, olayların akışı, bir bütün olarak her şeyiyle çok güzel. Bence olumsuz yanıtlara aldırmadan yarışmalara katılmaya devam etmelisin :)
YanıtlaSilBeğenmene çok sevindim, değerli yorumun için teşekkürler. :) Yarışmaya katılmam da öykü kitabı hazırlamak ve yayınevlerine göndermek istiyorum. Şimdilik ona odaklanacağım. :)
SilBen çok beğendim. Gayet güzel bir kısa hikaye. Okuldayken öğretmenimizin dediğini hiç unutmam, kısa hikaye yazmak roman yazmaktan zordur (ki, haklı)yani zoru başarmışsınız. En önem verdiğim şey akıcı olmasıdır, sıkıcı olmamasıdır ki kesinlikle sıkılmadan okunuyor. Sonu da bence çok iyi olmuş. Kahraman sonunda hafızasına kavuştu ama bu acıya dayanamadı. Belki de onun için iyi oldu ölümden sonra bir şekilde bir başka boyutta umarım kavuşurlar. Elinize sağlık. Hep yazın.
YanıtlaSilYarışmalardan ben de ağzımın payını aldım. Emin olun neler döndürüyorlar bilemezsiniz. Ya gerçekten zevk ve renk meselesi, ya da zaten önceden birileri, (artık akraba, eş, dost, kuzen vs. tanıdık) zaten o yarışmanın birincisi oluyor ve biz bunu asla bilemiyoruz.
Kısa hikaye zor gerçekten, az lafla çok şey anlatmak gerekiyor. :) Sıkıcı olmaması benim için de çok önemli, yoksa yazarken kendim de sıkılıyorsam devam edemem. Değerli yorumunuz için çık teşekkür ederim. :)
SilYarışma hakkında dediklerinize katılıyorum, kafada muhakkak soru işareti kalıyor. Benim de eksiklerim vardır muhakkak ama kolay yoldan gitmektense farklılık katmaya çalışıyorum hep. Bundan sonra yarışmalarla vakit kaybetmem.
Yarışmalara katılmak istemiyorsan dergilerde yayınlatmak bir seçenek olabilir ya da hiçbir yerde yayınlamaz, ileride kitaba dönüştürebilirsin. Yeter ki öykülerini paylaşmak iste, bir şekilde okuyucusunu bulursun ama tabii bu süreç bazen yorucu ve ümit kırıcı olabiliyor. Pes etmemek lazım.
YanıtlaSilAslında dergilerde yayınlatmak da istemiyorum, yayınevlerini deneyeceğim. Olmazsa da olmaz artık yapacak şey yok. :)
SilMerhaba, blogunuzu yeni keşfettim ve ilk olarak bu paylaşımı okudum. Öncelikle elinize sağlık, hikaye çok etkileyiciydi. Betimlemeler gözümde tüm olayları canlandıracak kadar iyiydi. Okumaktan büyük keyif aldım. Bence çok yeteneklisiniz. Umarım bir gün istediğiniz şekilde bu yazılarınızı okuyucularla buluşturursunuz. Sizi tanıdığım için yeniden çok memnun oldum. Bu blogda okumam gereken daha çok hikaye var sanırım :)
YanıtlaSilMerhaba, keyif alarak okumanıza sevindim. Güzel düşünceleriniz ve desteğiniz için çok teşekkür ederim. :) Ben de memnun oldum. Kelime Oyunu için yazdığım çok hikaye var burada. Onlara çok vakit ayıramadığım için daha sönük gelebilir. :) Blogu açmaktaki amacım da hikaye yazmak ve paylaşmaktı.
Sil"Yarışmalardaki belli kalıplar ileride yıkılır, hayal gücü ve farklı üsluplar da biraz değer görür umarım." Bu serzenişinizdeki haklılığınızda ne kadar haklı olduğunuzu söylememe gerek yoktur sanırım. Yeniliğe açık ve açılmış bir dünya düzeni oluşmuşken, neden ülkemizde hala o dar ve basit kalıpların içinde kalmayı yeğlerler ben de bir anlam veremiyorum.
YanıtlaSilHikayeniz her şeyiyle çok güzeldi. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Yarışmayı kaybetmiş olmanıza üzülmekle birlikte, asla vazgeçmemenizi öneririm. Çünkü burası bizim ülkemiz, burası Türkiye!
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Yazmayı hiç bırakmıyorum, sadece artık yarışmalara katılmıyorum. :) Mesele benim kazanıp kazanmamam da değil. Dereceye girenlere bakınca yeni tarzda şeyler göremiyoruz pek, bana eski yerli yazarların eserleri taklit ediliyor gibi de geliyor yani. Hepsi için demiyorum tabi ama bazen gözüme çarpıyor. Fantastiğe zaten hiç kıymet verilmiyor.
Sil