21 Haziran 2024 Cuma

Pluto (Anime)

 


"Nefretten bir şey doğmaz."

 Robotlar insanlara ne kadar benzeyebilir? Acıyı, nefreti, pişmanlığı, hayal kırıklığını hissedebilirler mi? Onlar insanları mı taklit ediyor yoksa insanlaşmaya çok mu yaklaştılar? Mükemmel bir anime izledim. Birer saatlik 8 bölümden oluşuyor. Daha fazla tanınmayı hak ediyor. 

 İnsanların ve robotların iç içe yaşadığı bir dünya. Robotlar insanlarla eşit haklara sahip ve onları savunan yasalar var. Elbette robot karşıtı olan topluluklar da var. 

 Gizemli şekilde meydana gelen hortumların sonucunda en gelişmiş robotlar yok edilir ve bunlarla alakalı insanlar da katledilir. Durumu soruşturmak için en gelişmiş robotlardan olan dedektif Gesicht harekete geçer. Düşmana dair hiçbir iz yoktur. Katil bir robot mu yoksa insan mı? Düşmanın amacı ne? Gelişmiş robotlar sırayla öldürülürken dedektif kalanlarla iletişime geçer. (gifler: tenor.com)

 Yıllar önce büyük bir savaşta kullanılmış olan bu robotlar nefreti, öfkeyi, çaresizliği hissetmektedir. Sadece içlerinden biri savaşmayı reddetmiş, kimsesiz insan çocuklarının bakımını üstlenmiştir. Epsilon, yaklaşan tehlikeyi sezer ve önlem almaya çalışır. 





 Robotlar gittikçe insanlara benzemekte, hatta insanlardan ayırt edilememektedir. Birlikte yaşamak zor değildi, uyum sağlayan yine robotlardı. Fakat kendi suçlarını görmeyen insanlar robotları hedef haline getirmeye meyilliydi. 

 Savaş karşıtı, yardımsever, ince düşünceli Epsilon; insanlar gibi gözyaşı döken, ileri seviyede yapay zekaya sahip Atom; üzüntüyü hissedip insan ya da robotların peşinden giden Uran; hafızasındaki eksiklikler yüzünden tereddüt içinde yaşayan ve nefreti hisseden Gesicht en dikkat çekici karakterlerdi. Özellikle Epsilon'un nahifliğine hayran kaldım.

 Her ne kadar bilimkurgu olsa da anlamlı ve güzel mesajlar içeren bir animeydi. Barış getirme bahanesi ile yok yere kaos ortamı yaratan ve sadece kendinde yaşam hakkı gören günümüz toplumuna güzel bir eleştiri getirilmiş. Hatta geçmişteki savaşları anımsattı bana. Herhangi bir ülkeye kitle imha silahı olduğu gerekçesiyle girip, kafasına göre savaş açan süper güç(?) ülkelerin getirdiği nefret, yıkım, acı... Nefret döngüsü başlayınca bunu durdurmak zordur. Burada etkilenen maalesef robotlar oldu. Her şeyi geride bırakmış, insanlık için uğraşıyorlardı oysa. Robotları suçlamak anlamsız, onları yapanlar insanlardı. Ve robot yasasına göre insanları öldürmezlerdi. Her zaman, her yerde insan suçlu. Robotlar bile insana insandan fazla değer vermeyi bildi, üzüntülerini anlayabildi. Dokunaklı hikayesi ve merak uyandırıcı kurgusu ile son ana kadar ilgiyle izledim. Herkese tavsiye ederim.

 Düşündüm de robotlarla insanlardan daha iyi arkadaşlık kurabilirdim. Robot dostlarım olsa ne iyi olurdu. 🙃

 Yazar Monster'in yazarı aynı zamanda. İki inanılmaz animeyi de sayesinde izlemiş olduk. Karakterleri de dış görünüş olarak çok benziyordu zaten. Monster'daki şeytan Johan'ı burada mavi saçlı ve melek gibi görmek iyiydi. 😅



14 Haziran 2024 Cuma

Bir Karakter Meselesi 21 (Kawaki)

 


  Fazla sevgi insanı ne hale getirir? Birine aşırı bağlanmak insana ne gibi bedeller ödetir? Boruto (Naruto'nun oğlu olur) animesinden Kawaki'yi izlerken bunu düşünüp durdum. (Anime yarıda olduğu için mangasını okumaya devam ediyorum.)

 Önceki paylaşımımda Naruto ve Kawaki'nin durumunu anlatmıştım. Kawaki çok özel bir çocuk. Daha çok küçük yaşta babasının zorbalıklarına maruz kaldığı gibi ondaki potansiyeli fark eden birinin onu satın alması ile hayatı daha da çekilmez hale gelir. Bir deney nesnesi haline gelir ve sürekli acı içinde yaşar. O bir taşıyıcıdır. Tüm hayatı böyle geçmiş, hiç arkadaşı olmamış ve etrafındaki herkes ona işkence etmiş.



 Doğal olarak bütün bunlardan sonra diğer insanlara karşı tamamen güvensiz olan Kawaki'nin Naruto ile karşılaşıp onun şefkati karşısında değişmeye başlaması mucize değil. İlk kez biri ona değer vermiş, koruyup kollamış, babalık yapmıştır. Naruto'ya karşı kalbi kısa sürede yumuşayan Kawaki bu kez onu hayatının merkezine koyar. Ona o kadar bağlanır ki gözü başka şey görmez olur. Naruto yaşadığı sürece kendisi de vardır, Naruto'suz bir hayatı düşünemez. Bu uğurda Naruto'ya rağmen sınırları çok aşar, Naruto'nun en değerlilerini bile onun iyiliği için gözden çıkarır hale gelir.



 Naruto'nun yaşaması Kawaki için her şey demektir. Kendi canını bile umursamaz artık ve daha güçlü olmak için büyük bir mücadele verir. İtirazlara kulak asmaz, bildiğini okur. (gifler: tenor.com)

 Bu derecede bir bağ insanın doğru düşünmesini engeller. Yine de Kawaki'yi anlayabiliyorum. Çünkü Naruto'yu yıllardır tanıyanlar onun o saf kalbini bilip, saygı duyarlar. Ki Naruto en yakınlarını öldürenleri (örneğin içine hapsedilmiş canavarı) bile affetmiş biridir. Kawaki'de bu tanışma ve bağ durumu hızlı geliştiği için böyle temiz kalpli birini kaybetmek istememesi normal. Hayatta ilk kez bağlanabileceği bir şey geçmiş eline, o da Naruto oldu. Ve Naruto'nun aksine Kawaki affedici biri değil. İkisinin baba oğul gibi olması bu noktada ironik olmuş. Bu da Naruto'nun sınavlarından biri sanırım. Bir oğlu diğer oğluna bela olur.

 Naruto fazla duygusal olduğundan yaklaşan felaket karşısında harekete geçmez bir türlü. Bu yüzden Kawaki yaptıklarında biraz haklı. Çünkü kimsenin kendisini dinlemeyeceğini, kimseyi ikna edemeyeceğini biliyordu. Eğer başka bir çıkar yol görse böyle davranmazdı. Bulduğu tek fırsatın elinden kaymasına izin vermedi. Gerçekçiydi, bu onun için de acıydı ama hedefinden dönemezdi. Kendinden nefret edileceğini bile bile herkesi karşısına aldı. İçten ve çaresiz dileği o sırada karşılığını buldu. Kawaki'nin hatası hep tek başına hareket etmesi ve kimseye danışmamasıydı. Gerçi ömrü boyunca yaşadıkları onu normal bir insan gibi düşünmekten uzaklaştırmış. Kendini şartladığı tek şey için her yolu mubah gördü. Ancak düşünmediği bir şey varsa o da kardeşim dediği Boruto'nun iradesinin ne kadar kuvvetli olabileceğiydi. Kawaki'yi de Boruto'yu da seven biri olarak ikisine de üzüldüm. Boruto'nun Naruto'ya ne kadar benzediğini bir kez daha fark ettim. Bakalım sonu nereye varacak?



10 Haziran 2024 Pazartesi

Bir Baba Olarak Naruto (Boruto)



 En sevdiğim animenin ana karakteri olan Naruto'nun yeri bende hep ayrı oldu. İlk iki müthiş sezonun ardından gelen Boruto serisini duyduğum olumsuz yorumlardan pek izlemek istememiştim. Boruto, Naruto'nun oğlu bu arada. Daha ilk bölümlerden farklılık ve yüzeysellik kendini belli etse de ilerledikçe güzelleşiyor. Zaten bazı bölümleri ara ara izledim ama izlediğime değiyor. 😀

 Animelerde sevdiğim iki tür kısım vardır. Karakterleri daha iyi tanıyıp anlayabildiğimiz, onların bir çıkmaza girdiği, duygusal olarak yıprandığı ve seçim yapmak zorunda kaldığı kısımlar... Bir de heyecanlı dövüş kısımları, görsel olarak da harikaysa tadından yenmez. Tabii bu kısmı beğenmem için ilk saydığımın olması da şart.


 Mitsuki, Boruto'nun yakın arkadaşı. O kadar sevimli ve dürüst bir çocuk ki yerim ya. Yılan mılan çıkarıyor ama pek tatlı.😄Babası(?) Orochimaru yüzünden insan olmak nasıl bir şey çok farkında değil, biraz yapay bir varlık kendisi. Ama çoğu insandan daha iyi, dürüst, aklı başında. Sorgulamaları devam ediyor, kendini, hayatını, Boruto'yu... Baruto'ya karşı bir bağı var, onu güneş olarak görüyor. Zaten babası da Mitsuki'yi güneş ışığını yansıtan bir ay gibi görüyor. Bu yüzden onun Boruto'nun köyünde yaşamasına izin verdi. İleride büyük şeylere sebep olacak gibi duruyor.



 Ve en önemli yeni karakterimiz Kawaki, bayağı geç teşrif etti. (Dış görünüşü o kadar Naruto'ya hatta onun en yakın arkadaşı Sasuke'ye benziyor ki bu karakterin çıkmasını merakla bekledim. Ama Sasuke gibi huysuz biriymiş.😅) Sasuke demişken hâlâ ruhsuz halleri devam ediyor. Kızıyla bile yeterince samimi değil, insan arada bir sarılır kucaklar. Yazık Sarada bile Naruto'yu daha fazla babası gibi hissetmiştir. Naruto herkese karşı ilgili çünkü. 🥰 

 Naruto'nun içindeki kuyruklu canavarın ilk kez bir çocukla iletişime geçip Naruto'yu anlatma çabası içine girdiğini görüyoruz. Artık ne kadar içerlemişse, Kawaki'ye Naruto'yu önemsemesi gerektiği mesajını verdi adeta. Naruto'ya derinden bağlı olan canavarımız her zaman onun hayatını, ailesini önemsiyor. 🥲

 Kawaki doğduğundan beri çok sıkıntı çekmiş, sonra üzerinde çeşitli deneyler yapılmış, oradan kaçmayı başarıyor ve Naruto ile yolu kesişiyor. Tabii insanlara hiç güveni olmadığı için başta Naruto'yu bile tehdit olarak görüyor, çok mücadele ediyor. Naruto hem onu korumak hem hakkında bilgi edinmek için Kawaki'yi alıp evine götürür. Böylece aileye bir kişi daha eklenmiş olur. 




 Naruto'yu bu seride çocukluktan beri hayalini kurduğu hokagelik görevini yaparken ve bir baba olarak izliyoruz. Dengeyi sağlamak onun için zor. Çünkü kendisi kimsesiz büyüdüğü için tüm köy halkını sahiplenme, diğer çocukları kendi çocuğu gibi görme eğilimi var. Boruto bu yüzden onla çok zıtlaşsa da zamanla babasının amacını anlıyor. Naruto o kadar güzel bir insan ki sahip olmak istediğim pek çok şey onda toplanmış gibi. İzlerken yine duygulandım ve yine kalbimi sızlatmayı başardı.🥲 Çocukluktaki fevri tavırları gitmiş; onu daha sabırlı, anlayışlı gördük. Duygusal, şefkatli yönü ise hep aynı kalmış. Yanlış yapan oğlu da olsa göz yummuyor. Kawaki'ye öz babasıymış gibi davranması da güzel detaydı. Herkesi düşmanı gibi gören, saldırgan Kawaki'nin kısa sürede Naruto'ya bu kadar bağlanması ve onun için bir şeyleri feda eder hale gelmesi çok etkileyiciydi. Kawaki'ye bu kadar üzüleceğim aklıma gelmezdi, sarılasım geldi. 🤧

 Kawaki geldikten sonra esas heyecanlı bölümler, dövüşler başladı. Kurguyu sevdim. Boruto ve Kawaki'nin ortak bir kaderi var. İkisinin başı da fena halde dertte ve Naruto bu konuda pek bir şey yapamayacak gibi duruyor. İkisini de kaybedebilir. Animeyi henüz bitirmedim, bakalım neler olacak? (Gifler: tenor.com) 

 

8 Haziran 2024 Cumartesi

İnsanın Acayip Kısa Tarihi (Kitap)

 


 Merhabalar. Blog bu aralar yine çok durgun, o yüzden pek bir şey yazasım yok ama okuduğum bu güzel kitabı yazmak istedim. Yazardan okuduğum ikinci kitap oldu. 

  Bir pansiyonda gözlerini açan ve kendisine dair hiçbir şey hatırlamayan karakterimiz bir arayışa girer. İlk olarak resepsiyondaki yaşlı adama sorular sorar ancak işe yarar yanıtlar alamaz, aksine kafası daha karışır. Başka kişilerin peşine düşer ve kendini bulmak için önerilen yolları izler. Çoğu şeye akıl erdiremese de hedefine ulaşmak için elinden geleni yapar. Keşfettiği şeyler ise ona bambaşka bir deneyim sunar.

 Unutmak, hatırlamak istememek, neyi unuttuğunu bilmediğinden acı çekip tekrar hatırlamaya çalışmak üzerine hoş ve anlamlı bir kitap. Yazarın esprili dili sayesinde keyifle okudum. Karakterin sürekli kendine dair çıkarımlar yapmasını gülümseyerek okudum. :)

 Kitap post modern tarzda yazmış, pek çok şeye gönderme var. Yaşadığı sürece insanlar benzer acılardan, sevinçlerden geçer, ortak yanları çoktur ama insan yine de kendi döngüsünde debelenip durur. Ne istediğini kendisi de bilmez. Kaybedince arar, bulunca pişman olur. Bu süreç hep devam eder gider.

 Sonu güzel bağlanmış ama meseleye daha fazla yer verilebilirdi, o derinliği çok hissedemedim. O noktaya gelene kadar karakterin yaşadığı döngü karmaşık olsa da anlaşılırdı. Sonlarda zaman zaman sıkıldığım oldu ama kurgu çok iyiydi. Okurken farklı düşüncelere dalıyor insan, kendini karakterin yerinde hissediyor. Yazarın kendine has üslubunu sevdim, farklılığını, hayal gücünü ortaya koyuyor. Başka kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum.

 

İnsan kendisini tanımaya başladıkça huzursuzlukla tanışır, insan kendisini keşfederken acıya dokunur. Filan gibi laflar edesim var, da etmeyeyim, insan kendi kendine böyle şeyler söylememeli, yani söylememeliymiş gibi hissediyorum, tutup işin sonunda zerzevatçı çıkmak var.


İlginç, demek kim olduğum hakkında fikrim yok ama çapımdan haberdardım.


O zaman da anlayacaksın zaten, ne yaşadığını bilmiyorsan kim olduğunu bilmenin bir faydası olmadığını.


İnsanların binlerce yıldır aynı şeyle mutlu olduğunu, aynı şeyle üzüldüğünü, aynı şeylerle kahrolup, aynı şeyler nedeniyle delirdiğini bilmiyordu.


Önce sola sonra sağa, yine sola bakan akıldır, kalp uzatmaz.


1 Haziran 2024 Cumartesi

Pirinç Kenti (Kitap)

 


 Kitabı uzun süredir merak ediyordum. Ancak hacimli olduğu için bölünür diye kafamı topladığım bir anda başlamak istedim. Severek okudum. :)

 Kendini bildi bileli insan dünyasında yaşayan Nehri cinlerle ilgili uyarıları dikkate almazdı. Şifacılık yeteneği yanında dolandırıcılık da yaparak para kazanıyordu. Bir gün işler ters gider ve yanlışlıkla bir cini (onlar kendilerine div diyor) çağırır. Nehri'nin yeteneği keşfedilince ifritler peşine düşer ve div Dara onu kurtarmak için Nehri'yi Divyurdu'na götürür. Genç kız bunu istemese de kökenleri hakkında bilgi edinmek için ses çıkarmaz.

  Zamanında cinler yaptıkları yüzünden Süleyman Peygamber tarafından cezalandırılmış, insan bedeni benzeri bedenlere hapsedilmiştir. Ancak bu da soylarının insanlarla karışmasına, melez varlıklara yani şafitlerin varlığına sebep olmuştur. Safkanlar şafitlerden nefret ettiği ve onları değersiz gördüğü için cin kabileleri arasında çeşitli savaşlar yaşanmıştır. Şafitleri yok etmek isteyen ve onları destekleyen kabileler birbirine girmiştir. Dara da safkan bir div olarak Divyurdu'nun yönetimini ele geçiren ve şafitlerin varlığına izin veren Kahtanilerden nefret etmektedir. Dara aslında asırlar önce varlığını sürdürmüş ve savaşlara katılmış biri. Çok çektiği gibi çok da çektirmiştir.

 Şimdi asırlar sonra, şifacı soyundan gelen Nehri ile saraya döndüğünde Dara pek hoş karşılanmaz. Özellikle kralın oğlu genç Alizeyd, tam bir şafit destekçisi olduğu için Dara'yı tehdit olarak görür. Ali'nin başı şafitleri gizlice finanse ettiği için derttedir. Çünkü kral divler ve şafitler arasında denge sağlamaya çalışıyordur, gerçek anlamda şafitlerin yanında değildir. Herkesin eşit olduğuna inanan Ali dini inancına ters olan bu durumu kabullenemez bir türlü.

 Zaman zaman Dara ve Ali arasında sürtüşmeler yaşanır ve Nehri arayı yapmak için mücadele verir. Ali şafitleri hep savunur ama bazen de iki taraftaki çekişmenin arasında bocalayıp kalır. Çünkü bazı şafitler olumsuz tutum sergilemekte ve Ali ise ailesine zarar gelmesini istememektedir. Ali'nin zevk sefaya düşkün abisi ise ona karşı çıksa da babasına karşı Ali'yi kollamıştır.

 Dara ve Nehri arasındaki duygusal bağ ve kralın Nehri için farklı planları olması işleri çıkılmaz hale getirir. Geçmişin gölgesi ve nefreti Dara'nın yakasını bırakmaz, onu adeta kör eder. Bir gün ansızın planını uygulamaya koyar.

 Kitap oldukça akıcı, heyecanlı olduğu için sıkılmadan okudum. Kültürlere ve mekânlara çabuk alıştım. Türkler ve Osmanlı da az da olsa geçiyor. Kurguyu sevdim ama sırf dış görünüşü iyi diye (yaptıklarını, düşünce yapısını umursamadan) birine anında aşık olmaya hazır karakterler beni bayıyor. Sanki aklı bir karış havada aşıkları okudum, Dara da kaç yaşında olmasına rağmen atarlı ergen gibi davranıyordu. Ali'ye bulaşıp durması beni sinir etti. Ali'nin suda yüzmesi bile Dara gibiler için sapkınlık belirtisi, kınanacak bir durum. İçlerinde en küçük olmasına rağmen Alizeyd hepsinden olgundu ve doğru bildiğini yaptı her zaman. Bu yüzden kitabı okurken Ali'nin tarafını tuttum ben de hep. Nehri'yi de pek sevdiğim söylenemez, fazla kararsızlık gösterdi.

 Genel olarak bakınca günümüz dünyasındaki savaş, zorbalık, bozuk güç dengeleri, entrikalar cin kabileleri üzerinden iyi aktarılmış. Oldukça gerçekçi geldi bana, hatta sinirlerimi bozdu. Herkes sadece kendi açısından olaylara bakıyor ve hak etmeyenlere de bedel ödetilmiş oluyor. Her kesimde suçlular vardı, bir kıvılcım yetiyor kargaşa çıkmasına. Yani eline fırsat geçen zalimleşebiliyor.

 Ali en sevdiğim karakter oldu. Sadece barış ve güven ortamı isteyen, çok çalışkan, bir duruşu olan, güçlü bir asker. Elinde olsa çok şeyi değiştirirdi ama genç ve tek olması onu çok kısıtladı. Kitap üçleme olarak yazılmış, devamı olduğunu bilmiyordum. Gerisini okursam bile Ali karakteri benim için anlamlı olduğundan okurum. :) 


"Seni yemek mi?" Adam tiksinmiş gibi ses çıkardı. "Kanının kokusu bile beni bir ay boyunca yemekten alıkoyacak kadar berbat." Kılıcını indirdi. "Sen topraktan doğmuş gibi kokuyorsun."


"Saçmalama. Ama kızlarımız sokaklardan yatak kölesi olmak için kaçırılır, erkeklerimiz bir safkana yan baktı diye kör edilirken... birilerinin ellerinden nasıl geliyorsa öyle karşılık vermesi şaşılacak bir şey mi?"


Bu şehri yağmalamak istemiyorum. Ölecek olan binlerce kişiyi umursadığım için değil -yüzyıllardır devam eden köleliğim ruhumda insanlara karşı derin bir nefret doğmasına sebep oldu- herhangi bir şehrin yağmalanmasını görmek istemediğimden.


Bir köle olacağım. Düğümü bulmak için cebelleşirken bu düşünce kafamın içinde yankılanıyor. Gözlerimi bir sonraki açtığımda göreceğim şey her türlü kaprisini yerine getirmek zorunda kalacağım insan efendim olacak. Bütün varlığımı dehşet kaplıyor. Hayır Yaradan, hayır. Ne olursun.


"Çünkü kıyamet günü gelip çattığında Alizeyd... adil olduğunu bildiğin şeyi neden savunmadığın sorulduğunda..." Durakladı ve sonraki sözleri Ali'nin kalbine bir ok gibi saplandı. "Ailene olan sadakatin affedilmeni sağlamayacak."


Ali sersemledi. Ceviz tabağı yere düştü. Başı dönüyordu ve arkasına bakmaya çalıştı; şafit hizmetkarı gördü, ardından kara bir bıçağın parıltısı ve... Ve sonra da karnında hissettiği keskin bir darbenin korkunç yırtıcı yanlışlığı geldi.


Pluto (Anime)

  "Nefretten bir şey doğmaz."  Robotlar insanlara ne kadar benzeyebilir? Acıyı, nefreti, pişmanlığı, hayal kırıklığını hissedebili...