10.Bölüm
Aden havanın güzel olması nedeniyle Baver’i dışarı çıkardı. “Böyle günlerde gezmek gerek değil mi?” Baver herhangi bir bahane bulamadığı için onla gitti. Evden uzaklaşmanın kendisine iyi geleceğini de düşünüyordu.
Üzerinde siyah pantolon ve ince kot ceket vardı. Gözlüğü bu kez göze batmayacaktı, çoğu kişi aynı durumdaydı. Aden her zamanki zarif, rahat yürüyüşü ile ilerlerken havadan sudan bahsediyordu. Sonunda çiçeklerle dolu bir bahçeye geldiler. “Beni neden buraya getirdin?” dedi Baver.
Aden gülümsedi. “Çok güzeller değil mi? Kim bu manzaradan hoşlanmaz ki. Burası amcamın yeri, gel onla tanıştırayım seni. Ön tarafta bir kafesi var.”
“Bu iyi bir fikir mi?” dedi Baver tereddüt içinde.
“Endişelenme, o iyi biridir.”
Baver tekrar çiçeklere baktı. İç açıcı bir manzaraydı. Esinti ile her biri hafifçe kımıldıyor, etrafa güzel kokular yayılıyordu. Aden’in arkasından taş eve doğru yürüdü. Kapı çalındıktan hemen sonra bir adam kapıda belirdi. Orta boylu, kiloluydu, saçları kırlaşmıştı. “Ooo kimler gelmiş. Aden nerelerdesin sen? Gelin içeri.”
Baver başıyla selam verdi, verandaya geçtiler. Adam bir süre Baver’i süzdü. “Sen Baver olmalısın.”
Baver şaşkınlıkla ona baktı. “Nereden anladınız?”
“Aden senden bahsetti, iş arkadaşıymışsın. Sıkılgan, tereddütlü tavırların ve çıkarmaya niyetinin olmadığı gözlüklerinle seni tanımak zor olmadı.”
Baver hafifçe gülümsedi. “Amcam biraz açık sözlüdür, kusura bakma,” dedi Aden.
“Kötü bir şey mi dedim canım? Siz rahatınıza bakın, ben kahve söyleyim.”
Birkaç dakika sonra kahvelerini yudumlarlarken amca birden lafa girdi. “Sende bir gariplik var.”
“Anlamadım,” dedi Baver, elindeki fincanı sehpaya bıraktı.
“Konuşmaların, tavırların, mimiklerin her şeyde hüzün var. İçini kemiren bir şeyler var değil mi? Büyük ihtimalle geçmişinle ilgilidir diye düşündüm.” Aden de şaşırmış, sessizce dinliyordu.
“Yanıldığınızı söyleyemem,” diye kısa kesti Baver. Kahvesinden bir yudum daha aldı, sıcaklamaya başlamıştı.
“Geçmiş unutulmaz ama fazla takılmamak lazım. Düzeltemeyeceğin şeyler vardır. Yine de kimseyle olmazsa bile kendinle barışmalısın.”
“Kendimden nefret ettiğimi mi söylüyorsunuz?”
Aden’in rengi attı birden. Amcası sürekli garip konuşurdu ve şu an Baver’in üstüne gitmek pek iyi fikir değildi. Araya girmeye çalıştı fakat amcası sözlerini sürdürdü. “Ben öyle bir şey söylemedim. O ifadeyi sen kullandın. Peki, söyler misin kendini ne kadar seviyorsun?”
Yanıt vermedi, bakışları bahçede, çiçeklerde dolaştı Baver’in. Şu ana kadar kendisi hakkında pek düşünmemişti. İç dünyasına döndüğünde tek düşündüğü geçmişiydi. Belki bu yüzden her şeye yetişmeye çalışıp aslında işe yarar biri olduğunu kendine kanıtlamak istiyordu. “Sanırım kendimi sevmek için çabaladığımı söyleyebilirim,” dedi sonunda.
Amca gülümsedi. “Bu da bir şey en azından. Kendini tanımak, kabullenmek kendini sevmenin ilk adımıdır. Neyse acıktınız mı gençler, hadi kafeye geçelim.”
“Güzel fikir, hadi gidelim,” dedi Aden ayağa kalkarak. Baver kahve için teşekkür ettiği sırada bir an izleniyor olduğu hissine kapıldı. Belli etmeden etrafa göz gezdirdi fakat anormal bir durum yoktu.
Kafede bir şeyler atıştırdıktan sonra Baver Aden’e veda etti. “Benimle ilgilenmek zorunda kaldın ama güzel bir gündü, teşekkürler.”
“Ben keyif aldım, görev olarak görmedim hiç.”
“Peki, güzel. Görüşürüz o zaman,” dedi Baver.
Aden, Baver’in uzaklaşmasını izledi sonra kafeye geri girdi. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
Olanlardan sonra başkan ile konuşmak isteyen Baver ekip binasına gitmeye karar verdi. Ayrıca kendi kabuğuna çekilip olan bitenden habersiz yaşayamazdı. Oraya vardığında başkan ve Bruna’nın dışarıda olduğunu öğrendi. Baver’in içine kurt düşmüştü. “Bir şeyler oluyor anlaşılan,” dedi sekretere. “Endişelenmenizi gerektirecek bir şey yok,” dedi genç adam. “O zaman burada bekleyebilirim.”
“Fakat başkan dinlenmeniz gerektiğini söylemişti.”
Baver kaşlarını çattı. “Demek bir şeyler dönüyor ve benden gizliyorsunuz.” Sekreter bakışlarını kaçırdı. “Sorun çıkmasını istemiyorum Baver Bey. Lütfen anlayış gösterin.”
O sırada aşağı inen Habel imalı şekilde Baver’i süzdü. Elindeki dosyayı sekretere uzattıktan sonra döndü. “Sanırım zor zamanlar geçiriyorsun, başkanın sana zorunlu izin verdiğini düşünecek olursak.”
“Beni görmeyecek olmanın mutluluğunu sana yaşatmadığım için üzgünüm.”
“Neden mutlu olayım ki? Sadece merak içerisindeyim.”
“Bu, seni ilgilendiren bir konu değil. Gördüğün gibi görevimin başına dönmek için hazırım.”
Kadın istemsizce gülümsedi. “O zaman kolay gelsin.”
Sekreter çalan telefona yanıt verirken Baver hava almak için aşağı indi. Anlaşıldığı üzere başkan gelmeden bir şey öğrenemeyecekti. Beklerken bir şeyler içmek için karşıdaki pastaneye girdi. Sipariş verip beklemeye başladı.
Birkaç dakika sonra elinde tepsiyle içeri giren garson kendisine birinin çarpması ile tökezledi. “Ah, kusura bakmayın. Ayağım takıldı,” dedi şapkalı müşteri. Bardakları düşürmeden tutan garson derin bir soluk aldı. “Daha dikkatli olun lütfen,” dedi kibarca. Tepsiyi daha sıkı tutarak ilerledi ve soğuk limonatayı Baver’e uzattı.
Baver birkaç yudum içince ferahladı. Son günlerde fazla gerilmiş artık önüne bakmalıydı. Bruna’yı aradı ama bir yanıt alamadı. Kim bilir ne zaman geleceklerdi? Boş boş dışarıdan geçen insanları izliyordu. Sonra gözleri kapanmaya başladı. Birden üzerine ağırlık çöktü, ne olduğunu anlayamıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştı ancak tökezledi. Birinin koluna girdiğini hissetti, ağzını açmaya çalıştıysa da konuşamadı, bilinci kapandı.
Bir süre sonra gözlerini araladığında depo gibi bir yerdeydi, eli bağlıydı. Durumu idrak edip hızla etrafa bakınca onu gördü. Sandalyeye oturmuş, bir elinde silahla, gözlerini ona dikmiş olan kişi babasıydı.
“Uyandın demek. Yarım kalmış bir işimiz vardı,” dedi sırıtarak. Gülümsemesine rağmen bakışlarındaki soğukluk ürperticiydi.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun?” Baver onun bu kadarını yaptığına inanamıyordu. Bu derece hırs mı bürümüştü gözlerini? Aceleyle bağları çözmeye çalıştı. Başını hafifçe kaldırdığında bir anda görüş açısına başka biri girdi. Gözleri şaşkınlıkla ve öfkeyle açıldı.
“O neden burada?” diye bağırdı.
Sersemlemiş haldeki Aden de yeni uyanıyordu. İçinde bulunduğu durumu fark edince afalladı. En son bir şeyler içerken gözünün karardığını anımsıyordu. Bileğini sıkan ipler ellerini kımıldattıkça canını yakıyordu.
“Baver ne oluyor burada?” dedi endişe içinde.
“Korkma, ona bir şey yapmayacağım. Sadece senin şu yeteneğini kullanmaman için onu rehin aldım. Böylece tekrar kaçamayacaksın.”
“Baba!”
Baver’in öfke dolu haykırışı depoda yankılandı. Aden şaşkın halde durumu kavradı, ne diyeceğini bilemiyordu.
“Bu söz ağzına hiç de yakışmıyor.”
“Onu hemen bırak. Senin derdin benle!” Baver sinirden köpürüyor, iplerden kurtulmaya çalışıyordu.
“Uğraşma. Şimdi seni salacağım zaten. Bire bir kapışmada eğer beni yenersen kızla birlikte gidersin. Yalnız bu ölümüne bir kapışma olacak.”
“Bu, bu ne demek oluyor? Onun babasıysan nasıl böyle konuşursun?” Adam Aden’i takmadı bile. Gözleri oğluna kenetlenmişti. “Var mısın?”
“Varım,” dedi Baver kendinden emin şekilde. “Bu kadar ileri gidiyorsun madem ben de kendimi tutmayacağım.”
“Hayır, yapmayın,” dedi Aden çaresizce. Ne söylese de ikisinin durmayacağının farkındaydı. Endişesi geçen her saniye artıyordu.
Duvayn, Baver’in bağlarını çözüp geri çekildi, pozisyonunu aldı. “Başlayalım.” Gözlerindeki vahşi ifadeyle uzun süre sonra avına yaklaşmış bir yırtıcı gibi görünüyordu.
Baver babasının üstüne koştu doğruca. Duvayn'ın silahını doğrultup tetiği çekmesiyle Baver yerde kayıp onu düşürdü. Patlayan silah tavanda bir delik açtı. İkisi de hızla kalktı. Baver önce davranıp özel gücü ile silahı uzağa fırlattı. Aynı anda Duvayn’ın attığı yumruktan ise kaçamadı. Dudağının kenarından kan süzülürken bir iki adım geriledi. Babası sanki ömrü boyunca bu anı beklemişti. Anın tadını çıkarırcasına hareket ediyordu.
Duvayn ileri atılıp Baver’i yere serdi. Güçlü elleri Baver’in boğazını kavradığında Baver kendisinden çok daha ağır olan babasına direnmekte zorlanıyordu. Nefes alamaz olduğunda elini babasının saçlarına atıp onu olanca gücüyle yana çekti. Duvayn nihayet devrildiğinde Baver doğruldu. Herhangi bir hamle yapamadan Duvayn karnına attığı tekme ile onu uzaklaştırdı. Baver dengesini kaybedip geriye düştü. Yerden kalkan Duvayn en yakındaki tezgaha koşup bir bıçak kaptı.
Babası seri halde bıçağı savurup dururken güç de olsa geri sıçrayarak kurtuldu Baver. “Neden bunu yapıyorsun? Benden ne istiyorsun?” diye sordu. Sesindeki acıyı Aden hissetmişti.
“Sen en büyük kâbusum oldun. Şu ana kadar o lanet gözlerinin hayali hep benimle oldu. Senden asla kurtulamadım. İkimizden biri yok olacaksa bu benim için kurtuluş olacaktır.”
“Saçmalık!”
Duvayn bir kez daha bıçağını savurunca bıçak yandan Baver’in belini sıyırdı geçti. “Artık bu kâbusun bitmesini istiyorum.” Acı içinde yarasını tuttu Baver. Parmaklarından kan sızıyordu. “Sen zavallının tekisin. Takıntıların yüzünden beni gözünde bir kâbus haline getirmişsin. Ne kadar acınası.”
Duvayn öfkelenerek bir kez daha saldırdı. Baver son anda yana sıçrayıp babasının kaburgasına tekmeyi geçirdi. Kendini yerde bulan adam daha da hırslanarak kalktı.
İkili o andan itibaren daha seri ve kontrolsüzce dövüşmeye başladı. Aden sık sık korkuyla gözünü kapatıyor, dövüşün bir an önce sonlanmasını istiyordu. Baver’in derin olmayan yaraları artarken Duvayn’ın sol omzu çıktı. Baver’e sertçe dirseğiyle vuran Duvayn daha önce kaybettiği silahını almak üzere zıt yönde koşmaya başladı. Burnuna yediği darbe yüzünden gözleri sulanan Baver toparlanmaya çalışıyordu. Gözü kararsa da yanındaki demir rafa uzandı. Eline ilk geçen nesneyi, bileme taşını alıp tüm gücüyle babasına fırlattı. Sırtından isabet alan adam acıyla kıvrandı ama çabuk toparlandı. Silahını kaptığı gibi dönüp Baver’e nişan aldı.
“Dur, yapma!” diye bağırdı Aden.
Artık iyice yorulmuş olan Baver öylece bekledi. Nefes nefese kalmıştı. “Bana ateş edecek misin gerçekten?”
Duvayn’ın yüzünde tekinsiz bir ifade belirdi.
“Baver git buradan! Beni boş ver.”
Baver Aden’e yanıt vermek istese de şu an dikkatinin dağılmasına izin veremezdi. Babasını bir şekilde oyalamalıydı, gözlerini ona dikti. “Vuracak mısın oğlunu? Annem böyle olsun istemezdi.”
“Sus! Tek kelime daha edersen seni vururum.” Duvayn’ın eli hafifçe titriyordu.
Baver yavaşça babasına doğru birkaç adım attı. “Annem seni asla affetmeyecek.” Duvayn’ın bakışları daha da sertleşti. Tetiği çekti ve silahın ateşlenmesi ile Aden çığlık attı. “Baver!”
Baver yere yığıldı, hareketsizdi. Duvayn silahını indirdi, rahatlama hissi ile bir anlığına gözlerini kapattı. “Artık bitti.” Yavaşça oğluna doğru yürüdü, kontrol etmeliydi. Bir ayağını uzatıp dürtünce Baver onu ansızın ayağından yakalayıp yere serdi.
Şoka girmiş haldeki Aden Baver’in yaşadığını görünce derin bir nefes aldı. Beti benzi tamamen atmıştı.
Acısına rağmen Baver dişini sıkıp babasının başını sertçe yere vurdu. Sersemleyen Duvayn kendinden geçmek üzereydi, Baver bir kez daha vurunca bayılıp kaldı.
“Baver, yeter artık. Dur!”
Gücünün son kırıntılarını kullanan Baver güçlükle Aden’in yanına yürüdü. Omzundan süzülen kan kolunu kırmıza boyamıştı. Aden’i öylece bırakamayacağı için babasını yenmek için yoğun çaba harcanmıştı.
Aden’in bağlarını çözerken ayakta zor duruyordu. “Bunları yaşadığın için üzgünüm,” dedi. İplerden kurtulan Aden hemen Baver’e destek oldu. “Ben senin için korktum. Hemen hastaneye gitmeliyiz.”
Baver dönüp soğuk bakışlarla yerde yatan babasını süzdü. “Önce onu bağlayalım, yanımızda götüreceğim, kaçmasına izin veremem.”
Aden çekmecelerin birinde bir ip buldu, Duvayn’ın ellerini bağladılar. Baver önce dışarı çıkıp nerede bulunduğunu anlamaya çalıştı, Aden de koluna girip ona destek oldu. Neyse ki uzak bir yere kaçırılmamışlardı. Geri döndüler, Baver yorgun halde babasının yanına çöktü.
“İyi misin Baver, kendini zorlama.”
Baver başını salladı. “Yürüyecek halim kalmadı zaten, en azından bunu yapabilirim. Yakınlarda bir hastane, daha uzağa gidemeyiz.” Bir elini babasının omzuna koydu, diğer elini Aden’e uzattı. “Gidelim hadi.”
Aden Baver’in elini tuttu ve gözlerinden çıkan ışıltılara hipnoz olmuş gibi baktı. Bir an sonra ayaklarını bastığı zemin yumuşadı. Gece karanlığında, hastanenin bahçesinde belirmişlerdi. Baver’in alnında boncuk boncuk terler birikmişti. Aden hemen içeriye koşup sedye getirmelerini istedi. Baver sırt üstü yere düşüyordu ki Aden son anda onu tuttu.
İki yaralı da sedyeye alındı, personeller içeride ilk müdahaleyi yaptı. Aden de olay hakkında bilgi veriyordu. Kadın personel Baver’in gözlerini kontrol ederken bir an şaşırsa da işine odaklandı. “Siz dışarıda bekleyin lütfen. Polise de haber vermeliyiz.
Aden koridora çıkıp yabancı numaradan Bruna'yı aradı. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldı. “Alo?”
“Ben Aden. Baver yaralı, hastanedeyiz.”
“Ah, durumu nasıl? Ne oldu? Saatlerdir size ulaşmaya çalışıyorum.”
“Buraya gelebilir misin? Baver babası ile dövüştü, o da tedaviye alındı.”
“Bu nasıl olur? Hangi hastane, hemen geliyorum.”