12 Kasım 2024 Salı

Sınırları Kaldırmak (Hikaye)

 


Kafama esip de bir süre önce yazdığım bu Uzak Doğu esintili (😅) hikayemi paylaşmak istedim. Keyifli okumalar.


Her geçen saniye camı döven yağmur damlaları hızını artırıyordu. Bulunduğum mekâna göz atmak istedim ama camdan gelen patırtılar dikkatimi dağıttı. Neden tüm duyularımla buna odaklanıyordum ki? Darbeler sanki başıma iniyordu, şakaklarıma keskin bir sancı girdi. 

Boğazım çok kurumuştu, susamıştım. Camdan süzülen damlalara iştahla baktım, adeta suya çekiliyordum. Doğruldum, pencereye doğru ilerledim. Ferahlama umuduyla camı açıp elimi dışarı uzattım. Tenime değen her damla bir cızırtı eşliğinde geride yanık bırakınca dehşete kapılarak geri çekildim. Yoğun acıdan gözlerim sulandı.

Bir şeyleri feci halde yanlış algılıyor olmalıyım. Bu kez nerede hata yaptım bilmiyorum. Zihnim karmaşık, her şey anlamsızdı. Hava neden bu kadar sıcak? 

Çatlamaya başlayan camın yüzüme patlamasına ramak kala geriye sıçramayı başarabildim. Yağmur olanca şiddeti ile içeriye dolarken ahşap zemin itiraz edercesine gıcırdıyor, tütüyordu. Gözlerime inanamayarak tekrar baktım. Su, ateşin vasıflarına sahip olabilir miydi? Yerdeki döşemelerin tutuşmaması için dua üstüne dua ediyordum. 

Odanın görünürde bir kapısı yoktu. Bu nasıl bir mimari? Nereye düştüm böyle? Koşup ahşap duvarların arasında gizli bir kapı aradım. Yok, hiçbir şey yok! Bana bir çıkış lazım, odaklanmalıyım. Duvardaki deniz manzaralı tabloyu tedirginlikle yere attım, arkasını yokladım. Belki küçük bir işaret, bir çatlak yeterdi. Su gittikçe çoğalıp yer yatağı ıslanınca küçük sehpanın üstüne çıktım. Kaçıncı kattayım, camdan kaçabilir miyim? Hayır, buna cesaretim yok. Hâlâ acı içinde zonklayan elimi tuttum, derisi eriyip gitmişti. O sırada zeminde bir parlama oldu. Tahta parçaları uygun sıcaklığa erişince tutuşmaya başlamıştı. Su ve ateşin karışımından oluşan manzara beni ürpertti.

Nefes alamaz oldum, boğuluyordum. Duman gözlerimi yakıyordu. Görüşüm bulanıklaştı, alevler üzerime sıçrayınca istemsizce çığlık attım. O anda gözlerimi açtım. Tüm bedenim ter içindeydi, dizlerim titriyordu. Yutkundum. Buna daha ne kadar devam etmem gerekiyordu?

Karşımda dikilen hocamın kurnaz gülümsemesine mahcubiyetle baktım. Yenilgim karşısında keyiflenmiş gibiydi. Üzerindeki gri kimono ve at kuyruğu yaptığı saçları rüzgârda dalgalanıyordu. Açık hava beni sakinleştirdi. Mataradaki suyu kana kana içerken hocam konuştu. “Kolay olduğunu mu sandın evlat?” Elbette zor olduğunun farkındayım. Beni biraz cesaretlendirse ne olur yani. Pişmiş kelle gibi sırıtmanın anlamı ne şimdi? “Zihnini tamamen boşaltman lazım yoksa başarısız olursun. Bırak, imgeler üzerinden aksın gitsin.”

Bırakayım da beni ezip geçsin değil mi? Kolaydı sanki! Benden istenen, bedenime saplanmakta olan bir kılıç varken kaçma dürtümü bastırıp öylece beklemek gibi bir şeydi. Benim gibi hızlı refleksleri olan biri için bu imkânsızdı. Hocam da bunu biliyor olacak ki yüzüne asla başaramayacağıma dair bir ifade yerleşmişti. Sonunda bana bakarak omuz silkti. 

 “Tekrar deneyelim,” dedim kararlılıkla. Şu an yüz ifadesinden bir şey okunmuyor, bu gerçekten sinir bozucu. Keskin bakışları yüzümde dolandı, başını ileri geri sallamakla yetindi. 

Zihnimiz hep kendi kurduğumuz sınırlarla doludur. Kendimizi aşmak için öncelikle zihnimizdeki engellerden arınmamız gerekir. Dövüş sanatında ustalaşmanın temel şartı budur. Hocam hareketlerimi okumanın hep çok kolay olduğunu söylerdi. Gerçekten de daha ben saldırıya geçmeden aldığım pozisyondan ne yapacağımı rahatlıkla anlar, beni hemen alaşağı ederdi. Her yanım sıyrık ve çürüklerle doluydu. Anlaşılan şu zihin meselesini aşmadan bana rahat yoktu.

 Doğanın dinginleştirici etkisi nedeniyle dağa tırmanmıştık. Daha bitmek bilmez yolu aşarken sabrım tükenme noktasına gelmişken gerisini nasıl başaracaktım? Bir kez daha deneyeceğim, tek geride kalan ben olamam. 

Ayaklarımı omuz genişliğinde açıp, kollarımdan birini bir duvarı tutuyor gibi ileri uzattım. Diğer elimi yumruk yapıp belimin arkasına yasladım. Gözlerimi kapattım, zihnimi boşaltmaya çalıştım. Bu kez sabırla, derin nefesler aldım. Uzaktaki şelalenin sesi, tenimde hissettiğim rüzgâr, güneşin göz kapaklarımı zorlayan baskısı yavaş yavaş kayboldu. Artık tüm duyularım kapanınca gözlerimi araladım. Önümde çeşitli katmanların iç içe geçtiği sonsuz bir boşluk uzanıyordu. Karanlığı yarıp geçen ışık hüzmeleri katmanları aşarken eğip bükülüyor çeşitli renklerde yansıyor, ardından ses titreşimlerine dönüşüyordu. Sarmal çizen bu titreşimler etrafa tarifsiz koku dalgaları yayıyordu. Olmayan bedenimle bir adım atmak istediğimde ışık hızıyla ilerleyebildiğimi fark ettim. Bu büyüleyici deneyim, içimdeki enerjinin sınırsızlığı başımı döndürdü. Ben sonsuzluğun bir parçası gibiydim. 

Hayır. Beni aşan bir şeyler var. Rahatsızlık hissi küçük bir leke gibi içimde büyüdü. Zihnimi fazla mı boşaltmıştım? Hiçliğe doğru çekiliyordum bu kez. Dur, dön artık! Şiddetli bir yer çekimine yakalanmış gibi düşmeye başladım. Çırpınmak yerine kendimi çuval gibi serbest bıraktım, düşüşü kabullendim. Bu his gerçekten güzeldi.

Gözlerimi araladığımda nefes nefese kalmıştım. Yere kapaklanıp burnumu incittiğim yetmiyor gibi hocam önce şaşkınlıkla beni süzmüş sonra gülmeye başlamıştı. “Sıra dışı, tek kelimeyle mükemmel.” Benimle dalga mı geçiyor emin değilim ama geri döndüğüm için rahatlamıştım. “Bunun neresi sıra dışı? Beynim yanacaktı az daha,” diye homurdandım. Burnum çatlamış olabilir mi? Beni hiç işitmemiş gibi yerdeki kılıcı alıp uzattı. “Hadi, birlikte görelim.”

“Daha ne göreceğiz acaba?” Neyse ki aklımdan geçen diğer şeyleri içimde tutabildim. O ise hiç istifini bozmadı. “Başardın, inan bana. İyisin iyi, hadi kalk.” Burnumdan sızan kanı sildim, ayağa kalktım. Çatık kaşlarıma karşılık onun bakışları yumuşaktı. Az önceki alaycı halinden eser yoktu. Uzattığı kılıcı tuttum, sıkıca kavradım. 

İşaretiyle birlikte kılıç talimine başladık. Daha ilk anlarda bedenimin öngörülemez bir uyumla hareket ettiğini sezdim. Rüzgârın esiş yönü, zeminin eğimi, güneşin açısı, hangi kaslarımı nasıl kullanacağım, en uygun vücut duruşu, rakibin açığını hesaplama gibi tüm detaylar anında zihnime akıyor, bedenim kendiliğinden hareket ediyor gibiydi. Aklımdan geçenlerin hızına kendim de yetişemiyordum. Her şeyi akışına bıraktım, kusursuz bir dövüş ritmi tutturmuştum. Hocamı yavaş yavaş geri çekilmek zorunda bıraktım. Sonunda kılıcı elinden düştü. Gülümsedi, takdir dolu bakışları samimi görünüyordu. “Başardın,” dedi bir kez daha.


8 Kasım 2024 Cuma

İki Şehrin Hikayesi (Kitap)

 


 Okumam çok uzun sürdü. Başlangıçta kitaba odaklanmakta zorlandım. İlk yarısını sıkılarak okudum, sonra biraz daha ilgimi çekti neyse ki.

 Doktor Manette kızıyla karşılaştıktan sonra tekrar hayata bağlanır. Baba kız birbirine çok düşkündür. Ancak kızı Lucie evlenir ve bir süre sonra kocasının başına büyük bir dert gelir. Doktor damadını kurtarmak için çok çaba gösterir, tek isteği kızının mutlu olmasıdır.

 Kitap dönemi detaylarıyla iyi aktarıyor. Fransız Devrimi sonrası güç el değiştirir av avcı olur, mazlum zalim olur, yeni kurallar konur. Pek çok kişi suçlu olup olmadığına bakılmaksızın cumhuriyet düşmanlığı ile suçlanıp idam edilir. Kişi soylu biriyse hele de direkt kendini giyotin önünde buluyor. Adalet arayışından ziyade intikam savaşına dönüşen bir süreç.

 Yazarın anlatımı güçlü ve dikkat çekici. Yine de kitabı çok uzatılmış buldum, okurken çok da bağlananadım kitaba ve karakterlere. Kitabı, daha çok dönemin karmaşasını ve yeni adaletsizliği gözler önüne sermesi bakımından sevdim. Görüyoruz ki insan çoğu zaman mantıklı davranmıyor, zulme uğrayan eline geçen ilk fırsatta daha beterlerini yapıyor. Çok tanıdık geldi. Bunun dışında kanunların da hep insan çıkarına göre kullanıldığını görüyoruz. İnsanın koyduğu kural asla mükemmel olamaz. Finali etkileyici ve güzel buldum. Sonunun öyle olacağını tahmin etmiştim. Okumayanlara tavsiye ederim.


Şahsen hayattaki en büyük arzum bu dünyaya ait olduğumu tamamen unutmak.

... hiçbiri liyakat sahibi değildi fakat hepsi rezilce öyleymiş taklidi yapıyordu...

Onun, nadiren açığa çıkardığı bir yüreğinin olduğuna ve bu yürekte yaralarının olduğuna inanmanı istiyorum.

... bir yasa çıkarılıp şüphelilerin özgürlükleri ya da yaşamları ellerinden alınabiliyor, suçlu ve kötü insanların yanında iyi ve masum insanlar da yanabiliyor, at izi, it izine karışıyordu...

Nasıl ki günahkâr ve ihmalkâr yaşam tarzının sebep olduğu fiziksel hastalıklar her türden insanı vurursa, tarifsiz acıların, katlanılmaz zulmün, acımasızca görmezden gelinişin sebep olduğu o korkunç ahlaki yozlaşma da, ayrım gözetmeksizin herkesi kırıp geçiriyordu.


2 Kasım 2024 Cumartesi

Hayat

 


Şu sıralar boş boş takılıyorum. Eskisi gibi kitap okuyasım, yazasım vs yok. Yani hiçbir şey yapmak için, hobiler dahil kendimi zorlamak istemiyorum. Sanki içimde bir şeyler değişiyor gibi. Evin işi gücüyle uğraşmak, çıkıp dolaşmak beni daha hafifletiyor. İnsanları görmek, izlemek de güzel ama uzaktan. Fazla kişiyle muhatap olmama isteğim aynı devam ediyor.

Sıcaklar azalınca iştahım artmış biraz. Bir şeyler yapıp yiyesim var, daha çok hamur işi. 😅 Yeni insanlarla ama kendim gibi olanlarla tanışasım, muhabbet edesim, oturup kahve içesim var. Çevre olmayınca böyle insanlara rastlamak da pek kolay olmuyor. Şu an tek takıldığım Tefrika arkadaşımız var, o da hep yoğun. 🥲 Bu arada sosyal medyadan ve insanların olumsuz düşüncelerinden o kadar sıkıldım ki instagram hesabımı kapattım. Orada harcadığım vakti daha güzel ve olumlu şekilde kullanabilirim. Bir an önce hayatımı rayına oturturum İnşallah. Bu devirde her şey zor, birine güvenmek zor, o yüzden Allah daima iyi insanlarla karşılaştırsın hepimizi. :)


23 Ekim 2024 Çarşamba

Ben Efsaneyim Çünkü Öğrenciyim (Kitap)

 


  Geçen gün fuardan aldığım, yerli John Wick'in kitabı. Kendisini tanıyanlar öğrencileri ne kadar desteklediğini bilirler.

 Kitap öğrencilere dair kısa hikayeler ve motivasyon içerikli cümlelerden oluşuyor. Zor koşullar altında okumaya çalışan öğrencilerin çileli hayatı gözler önüne seriliyor. Pek çok insan onların bu sıkıntısından habersiz derslerde başarı göstermesini bekliyor. Öğrencilerini fark edip onlara el uzatan öğretmenler olduğu gibi tam tersi başarısız diye yaftalayıp sırt çevirenler de var. Bir öğretmenin ön yargılarından kurtulup önce öğrenciyi tanıması, anlaması gerekiyor. 

 Hikayeleri okurken herkesin aynı şartlara sahip olamamasının getirdiği çaresizliği hissediyorsunuz. Kimi zaman ilgisizlik ve sevgisizlik, kimi zaman fakirlik, şiddet beraberinde zorlukları getiriyor. Buna rağmen azmedip yılmayan ve yoluna devam edenler de takdir edilesi. Düşündürücü, farkındalık oluşturan ve gerçeğe ışık tutan güzel bir kitap. Herkese tavsiye ederim. 


Yüreğimdeki sekiz şiddetindeki depremin sesini duymayan bir babanın, ufacık kapı gıcırtısını duyması işin ayrı bir boyutu.

Acılarımın sessizliği atmosferi yırtarcasına güçlü, lakin duyan yok.

Bana "nasılsın" desene öğretmenim. Belki iyi değilimdir.

Kendini var etmeye çalışırken,

seni yok etmeye çalışacaklar.

Ve bunu seni tanımayanlar yapmayacak.


20 Ekim 2024 Pazar

Konya Kitap Günleri

 


 Bugün plan yapıp Tefrika ile kitap bakmaya gittik. Bazı istediğim yayınevleri yoktu ama yine de güzel bir etkinlik oldu. Fiyatlar ise pek uygun değildi o yüzden az kitap aldım. Böyle etkinliklerde biraz indirim olsa iyi olurdu.

 Tarık Tufan'ın imza günü vardı ama konuşma da yaptığı için geç vakte sarkınca imzalatmadan döndük biz. Neyse ki instagramdan takip ettiğim yerli John Wick'in (Ömer Aslan) imza günü de aynı saatlerdeydi. Sıraya girip kitap imzalattım, fotoğraf çekindik. Nazik, güler yüzlü biri. Ben de kendi kitabımı hediye ettim, mutlulukla karşıladı. Fazla kitap alamasam da güzel bir gün oldu. Benimle gelen canım arkadaşım tefrikaya da teşekkür ederim. ☺️🌺







17 Ekim 2024 Perşembe

Memories of the Alhambra (Dizi)

 


 Günümüzde teknolojinin geldiği yeri yansıtması açısından güzel bir dizi olmuş. Ben de severek izledim, sardı bayağı. Oyuncu kadrosu da iyiydi.

 Bir teknoloji şirketinin yatırımcısı Yoo Jin Woo aldığı bir telefon ve mail üzerine aceleyle İspanya'ya gelir. Kendisine söylenen pansiyona yerleşir. Telefon eden genç artırılmış gerçeklik oyunu tasarlamıştır ancak başı dertte olduğu için Yoo Jin Woo ile bir daha iletişime geçemez.

 Yatırımcı bu süreçte oyunu kendi test eder ve gözlerine inanamaz. Her şey o kadar gerçekçidir ki oyuna bayılır. Ancak bir sorunu vardır, eski arkadaşı, şimdiki düşmanı da oyunun peşindedir. Yoo Jin Woo oyunu tasarlayan genci bulup anlaşma yapmayı hırs haline getirir ve oyunda hızla ilerleyip seviye atlamaya başlar. En büyük sorunla da bu şekilde karşılaşır. Oyunda ölümcül bir hata vardır, Yoo Jin Woo'nun hayatta kalmak için çok çabalaması, oyunun detaylarına hakim olması gerekmektedir. Dahası iş hayatı da çıkmaza girer, kendisine inanacak birilerini bulmakta zorlanır.

 Dizi genel olarak heyecanlıydı, bazı kısımlar uzatılmış gibi gelse de kurguyu sevdim. Bu tarz oyunlar günümüzde gittikçe daha yaygın hale gelirken kişinin ruh sağlığı üzerindeki etkileri de azımsanmayacak seviyeye geldi. Dizide oyun bağımlılığı yanında, hatalı programların neye mal olabileceği ve çözümünün kolay olmadığı üzerinde de durulmuş. Tabii bazı sahneler abartılı olsa da karakterin çaresizliği ve çabası izleyiciye geçiyor. Defalarca ölümden dönüyor ama pes etmiyor. Sadece kendisinin şahit olduğu şeyleri kanıtlamanın zorluğuna rağmen akıllıca hareket etmesi dikkat çekiciydi. Dizide aşk hikayesi de vardı ama oyundan kurtulmak ön plandaydı. İspanya'da çekilen mekanları sevdim. Finali daha uzun olabilirdi, sanki devamı gelecek gibi bitirmişler. Yine de sevdiğim diziler içinde yerini aldı. 



14 Ekim 2024 Pazartesi

Yerdeniz Büyücüsü (Kitap)

 


 Seri olduğunu fark etmeden almıştım, neyse ki ilk kitabı almışım. :)

 Hikaye bir çocuğun, yaşadığı yerde büyücülerin ünlü olmasıyla da, bir takım yetenekler göstermesi ile başlıyor. Çocuk kısa sürede dikkatleri çekince bilge biri kendine gerçek isim verir. Kişinin gerçek ismini aldıktan sonra bunu herkesten saklaması çok önemlidir çünkü kendini ancak bu şekilde koruyabilir.

 Ged, öğrenmeye aç, azimli biridir. Gençlik hevesi ile bazı uyarıları görmezden gelir. Gittiği okulda hızla yükselir ancak başına büyük bir dert alır. Gururu ve kendini kanıtlama çabası yüzünden olmayacak bir işe kalkışmıştır. Bundan sonra korku ve tedirginlik içinde yaşar, kendisini kurtarmanın yollarını arar. Diyar diyar dolaşır, denizler aşar.

 Kitabı çok severek okudum. Biraz masalsı yanı vardı aynı zamanda gizemli ve ders verici. Ged karakterini çok sevdim. Sahip olduğu güçle ve öğrendiği her yeni büyüyle adeta başı dönüyor ve sonrasında hayatını karartacak bir pişmanlık yaşıyor. Her şeye rağmen direnmeyi ve çözüm aramayı sürdürdü. Yazarı ilk kez okudum ve üslubunu çok sevdim. Kitaba başladığım anda güzel atmosferi beni içine çekti hemen. Serinin kalan kitaplarını da okumak istiyorum. Kitapta daha fazla karakter ve macera görmek isterdim. Her şey Ged'in etrafında dönüyor. Bölüm başlarındaki tatlı resimleri de sevdim.


Büyücü olarak doğmuş birinin aklını karanlıkta bırakmak tehlikelidir.

O, senin kibrinin gölgesi, senin yarattığın bir gölge. Bir gölgenin adı olur mu?

Kim bir adamın ismini biliyorsa, onun hayatını avuçlarının içinde tutuyor demektir.

Ya tepeden aşağıya ölülerin ışıksız şehirlerine ve çorak topraklarına gidecek, ya da şekilsiz şeytani şeyin kendisini beklediği duvardan atlayarak, tekrar yaşama dönecekti.

Kötü niyet, kötü sonuç doğurur. Ben buraya çekilmedim; itildim. Beni buraya iten güç beni yok etmeye çalışıyor.

Kötülerin teslim olmamış ruhları ele geçirmeleri çok zordur.





3 Ekim 2024 Perşembe

Yılan Avı (Kitap)

  


 Yine John Verdon kitaplarından biriyle geldim. Geçen yıl çıkan bu kitabı oldukça merak ediyordum.

 Serinin baş kahramanı olan dedektifimiz Dave Gurney yine bir cinayeti çözmek uğruna başına olmadık dertler alır. Bir cinayet davasının sonucunda hata olduğunu ileri süren biri kendisiyle gelip konuştuğunda Dave durumu araştırmaya başlar. Suç geçmişi kabarık olan Ziko'nun bu cinayeti işlediğine dair o kadar delil vardır ki Ziko'nun avukatı bile onu doğru düzgün savunamamıştır.

 Dedektif araştırmasını genişlettikçe farklı tutarsızlıklar olduğunu ve gerçekten de yanlış kişinin suçlanıyor olabileceğini düşünür. İşini yürütürken bir yandan konumunu kaybetmek istemeyen hırslı savcı ile anlaşmazlık yaşar, bir yandan kendisini engellemeye çalışan gizemli kişiler ortaya çıkar. Tüm bunlar dedektifi korkutmak yerine onun gerçeği öğrenmeye yönelik çabasını artırır. Sonunda kendisi de suçlu konumuna düştüğünde evliliğinde de bazı çatırtılar yaşanır. Dave kendini ilk kez bu kadar çaresiz hisseder, adeta iğne ile kuyu kazıyordur.

 Yazarın önceki kitapları kadar heyecanlı bulmasam da kurgu yönünden sağlam bir kitap. Cinayet olarak görünen eylemin esas nedenlerini öğrenince gerçekten şaşırdım. Bu karanlık ve gizemli olayı çözmek için dedektifin çok şey feda etmesi çarpıcılığı artırmıştı. Adama acıdım cidden ama bir yandan gözü dönmüşçesine işine bağlı olması sinir bozucuydu. Karısına çok hak veriyorum, insan asla sevdiğini geri plana atmamalı. Dave ne kadar başarılı ve zeki bir dedektif olsa da asla iyi bir eş değil. Bence yalnızlığı hak ediyor.

 Finali çok beğendim ben, her şey çok detaylı işlenmişti. Ve gerçeklerin bu kadar zor açığa çıkması gerçek hayattan bir cinayet davasını takip ediyormuşum hissi uyandırdı. Yazarı tebrik ediyorum.


Bizim cezaevi sistemimiz ruhları toz haline gelene dek öğüten bir makine gibi. İnsanları küçültüyor, sertleştiriyor. Onları, büyük öfke nöbetlerine sadece bir hakaret uzaktaki bireyler haline dönüştürüyor.

Geçmişin aniden gündeme gelişi kağıttan bir evin çökmesi anlamına gelmiyorsa da zemin kesinlikle kaymıştı.

Hedeflediğin şeyin mantığını ya da takıntılarından dolayı başka insanları hedef haline getirmeye hakkın olup olmadığını asla sorgulamıyorsun.

Kim olduğunu, nereye ait olduğunu, kendini neden bu kadar kaybolmuş hissettiğini bulmaya kararlıydı.


29 Eylül 2024 Pazar

Queen of Tears (Dizi)

 


 Bu sıralar pek beni çekecek bir diziye denk gelemiyorken bu dizi karşıma çıktı. Düşündüğümden daha güzeldi, keyifle izledim. 

  Çok zengin bir iş kadını ve köy yaşamından gelen avukatın hikayesini izliyoruz. İkisinin yolları tatlı bir şekilde kesişmiş ve evlenmişlerdir ancak birkaç yıl içinde birbirlerinden tamamen soğurlar. Kadının evinde, kadının sülalesiyle yaşayan ve herkesin işine koşturan avukat artık boşanmak ister. Tam bu isteğini eşiyle paylaşacakken kadın beklenmedik bir şey söyler. Adam bunu başta krizi fırsata çevirmek olarak görüp rol yapsa da zamanla ikili yakınlaşmaya başlar ve eski günleri anımsarlar. İkisinin de kalbinin sesini dinlemeye başlaması, yavaş yavaş değişmesi güzeldi.

 Başta erkek karaktere gıcık olsam da zamanla aslında nasıl duygusal, düşünceli biri olduğunu görünce çok sevdim. Kadın karakter de soğuk görünüyordu ama yetiştirilme yapısından ötürü başka türlü davranmayı bilmiyordu bence. İletişimsizlik, yanlış anlaşılmalar, kendini doğru ifade etmemek, gereksiz alınganlık ve üçüncü kişilerin işe karışması derken güzel bir evliliğin nasıl sona yaklaştığını görmek şaşırtıcı olmuyor. İzlerken ister istemez bunların gerçek hayatta da ne kadar çok yaşandığını düşündüm. 

 Sonuna kadar ilgiyle izledim. Oyuncular çok uyumlu ve hoşlardı bence. Yan karakterlerin hikayesi de fena değildi. Sonlara doğru hikaye benim için daha anlamlı hale geldi. Umut hiç bitmemeli diyorum ve diziyi tavsiye ediyorum. :)


25 Eylül 2024 Çarşamba

Mihail (Kitap)

 


 Adrien çok iş değiştirdiği ve gezip tozduğu için çevresi tarafından eleştirilen bir genç. Toplum baskısı yüzünden annesi de üzgündür ama Adrien kimseye kulak asmaz, hayata farklı pencereden bakıyordur. Bir gün kitap okuyan üstü başı dağınık bir gençle karşılaşınca onunla dost olmak ister, onda görünenden farklı bir şeyler olduğunu sezer.

 Adrien bundan sonra Mihail'in peşini bırakmaz, onun sevgisini kazanmaya kararlıdır. Mihail ise bilgece lafları ve kendine has tarzıyla onu şaşırtmaktadır. Mihail, Adrien için eşi benzeri olmayan biridir ve onu daha iyi tanımak için elinden geleni yapar. Mihail'in tokat gibi çarpan lafları olsa da zamanla kendisine yakın davranmaya çalışan kişilere kendini açar.

 Kitabı çok sevdim, yazarı ilk kez okudum. Yazarın anlatımındaki nahifliği ve karakterlerin derinliğini sevdim. Özellikle Mihail karakteri çok farklı, merak uyandırıcı. Kitap boyunca onu Adrien gibi daha iyi tanımak için sabırsızlık hissettim ben de. Dostluk konusu gerçekten nakış gibi işlenmiş, böyle bir dostluğa imrenmemek elde değil. Herkese tavsiye ederim. 


Merak edilecek bir nesne gibi görmüyorum ki sizi, tam tersine, hayran olduğum bir insan sayıyorum...

Gözlerine bakarsınız, sizinkilerin aynıdır ve orada kendi arzularınızın sonsuzluğunu görürsünüz.

Siz, sakın sezdirmeyin onlara bir yaram olduğunu, yoksa hemen koşup ellerini daldırırlar bu yaraya.

Özgürlüğünü yitirmemiş insan, ruhunun yüce yanlarından da, zayıf yanlarından da habersizdir.


18 Eylül 2024 Çarşamba

Öfke Kin Haset ve Kurtuluş Yolları / Vampir (Kitap)

 

 Yine iki kitapla karşınızdayım. Kısa kısa anlatacağım. 


  Öfke, kin ve hasedi yenmenin yolları için ayet ve hadisler üzerinden öğüt veren bir kitap. Öfkenin gerekli olduğu anda nasıl kullanılacağına dair faydalı içerikler sunuyor. Tabii büyük oranda öfke tavsiye edilmiyor. Kişinin affedici olmasının ona sağladığı faydalar üzerinde duruluyor. Zor gibi görünse de öfkeyi yenmek ve affedici olmak düşünüldüğünden kolay. Bakış açımızı ve düşünce yapımızı değiştirip öfkenin zararlarını bilirsek zaten kendiliğinden bir şeyler değişiyor. Kitabın bana faydası olduğunu düşünüyorum. 


Şerri tanıyan kişi ise -ki sadece tanımakla yetinmeyip onunla mücadele yolunu bilirse- şerri engeller ve uzaklaşır.

Öfkelenme! Çünkü şeytanın âdemoğluna en fazla hâkim olduğu an, onun öfkelendiği andır.

Bu şekilde öfkeyi gurur ve cesaret olarak adlandırmak cehalettir.

Bir kişi uğradığı zulmü Allah rızası için affederse Allah (cc) Kıyamet günü o kişiyi izzet yönünden yüceltir.



 İlk kitabın ardından Vampir isimli ikinci kitabı okudum. Andrej yaşadığı değişimin ardından kendine ne olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan esir edilmiş köylülerini kurtarmaya çalışır ancak işler umduğu gibi gitmez. Yolu zalim Vlad Tepesch ile kesişir. Herkesi hiç düşünmeden katledebilecek bu kişi Andrej'in sırrını öğrenmek için çabalar, onu yanında tutar. Andrej her şeye rağmen onu öldürmekte kararlıdır, böylesi bir zalimin ölmesi gerektiğini düşünür.

 Kitabı severek okudum ama yine ilk kitaptaki gibi bir şeylerin eksik olduğu hissini atamadım. Hikaye daha derin olabilirmiş, aksiyon bol olsa da yeterince heyecan hissedemedim. Sonu şaşırtıcı bitti, Andrej'in kabusu daha yeni başlıyor gibi. Serinin devamı var mı bilmiyorum ama şimdilik yetti bana. Türkler de düşman olarak geçiyor, iki taraf arasında zaman zaman çatışmalar oluyor.


Ölümü biliyordu, yine de öldürmeye hiçbir zaman alışamayacaktı.

Yaralanmazlığını hiçbir zaman silah olarak kullanmamalısın, duydun mu? Hiç kimse bunu bilmemeli.

Dikkatli olmakla hastalıklı kuşku arasındaki çizgi inceydi.


Sınırları Kaldırmak (Hikaye)

  Kafama esip de bir süre önce yazdığım bu Uzak Doğu esintili (😅) hikayemi paylaşmak istedim. Keyifli okumalar. Her geçen saniye camı döven...