2.Bölüm
Ertesi gün davetten birkaç saat önce Aden geldi. Oynayacakları rolde daha gerçekçi olmak için birbirlerini tanımaları gerektiğini belirtti. Çantasından kalem ve kağıt alıp Baver’in bakışlarına aldırmadan sorularını iletti.
“Kaç yaşındasın? Nelerden hoşlanır, nelerden nefret edersin? Hayalin ne? Kimlerle, nerede vakit geçirirsin?”
Baver bir süre Aden’i süzdü ve ciddi olduğunu anlayınca cevaplamaya başladı. “Otuz iki yaşındayım. Kitaplardan, kahvelerden, yalnızlıktan hoşlanırım; boş muhabbetten, işime karışılmasından ve tarçından nefret ederim.”
“Tarçından mı?” Aden gülümsemeye başladı.
“Evet. Hadi, devam edelim. Herhangi bir hayalim yok.”
“Nasıl yani? Hiç mi yok?”
“Olması mı lazım?”
“Tamam, nasıl istersen. Sonraki soruya geçelim.”
“Pek takıldığım kimse yok. Arkadaş edinmeyi sevdiğim de söylenemez. Yalnız yaşıyorum ve sadece bir şeyler atıştırabileceğim mekânlara gitmeyi severim. Soruların bittiyse kahve yapayım.”
Kadın güzelce her şeyi not aldıktan sonra “Tamam olur,” dedi. “Yalnız sonra hazırlanmak için çıkmalıyım,” dedi saatine bakarak.
Baver kahveyi hazırlarken sordu. “Akşama daha çok var. Hazırlanmak ne kadar sürer ki?”
“Kadınları tanımadığın belli.”
“Neyse, sen anlat biraz da kendini. Mecburen benim de hakkında bir şeyler bilmem lazım.”
Aden nereden başlayacağını düşündü bir süre. “Yirmi altı yaşındayım. Ailemle yaşıyorum. Mimarlık okudum fakat maceraperest biri olduğum için farklı işler alıyorum. Seyahat etmekten ve yıldızları izlemekten hoşlanırım.”
O sırada tam kahve fincanını uzatan Baver’in gözlerinin içine bakınca adam istemsizce gözlerini kırpıştırdı. “Yıldızları severim,” diye vurguladı genç kadın. “Bunun derdi ne?” diye düşündü Baver. Masadaki gözlüğünü takıp takmama konusunda kararsız kaldı. Şu an gözlerini saklama çabası onu gülünç duruma düşürürdü. “Afiyet olsun, iç hadi, soğutma,” dedi soğuk bir sesle.
Aden kahvesini ciddiyetle içti, hiç sesini çıkarmadı. Akşamın nasıl geçeceğini düşünüyordu. İşe yarar bilgiler elde etmeliydi ki ekipteki konumu sağlamlaşabilsin. Sürekli iş değiştirip durması ailesinin gözünde hoş bir durum değildi. Ciddiyetsiz ve sorumsuz olduğu konusunda çok eleştiri alıyordu. Kahveyi bitirince teşekkür edip kalktı.
Akşam olup buluşma vakti geldiğinde Baver aşağıya indi. Birkaç dakika bekledikten sonra motosikletin sesi işitildi. Aden yine bambaşka bir tarza bürünmüştü. Saçları dalgalıydı, ışıltılı bir makyaj yaptırmıştı. Açık mavi renkte, volanlı bir elbise giymişti. Boynuna bağladığı şık fularla da her şey tamam görünüyordu. Baver bu değişim karşısında yine hayret etmeden duramadı. Aden’le her karşılaşmasında sanki karşısına farklı bir insan çıkıyordu. Aden nazikçe gülümsedi, takım elbise içindeki Baver’i süzdü. “Güzel, hadi gidelim.”
“Ben süreceğim,” dedi Baver kararlı bir ses tonuyla. Aden hiç sorun etmeden kabul etti. Birlikte yola düştüler. Bir süre sonra ışıklarda durduklarında önlerinden geçen iki kişi şaşkınlıkla onlara baktı. Öğrenciler muzipçe sırıtmaya başladığında Baver şansına sövdü. Onları tanımıyor gibi yapacaktı ama Akira elini kaldırdı. “Hocam, merhaba. Nereye gidiyorsunuz?”
“Hay aksi,” diye mırıldandı. Ertesi gün okulun nasıl çalkalanacağını tahmin edebiliyordu. “Acelem var. Hadi, işinize bakın.” Diğer öğrenci Akira’yı kolundan çekiştirdi. Işık sönmek üzere olduğu için koşarak karşıya geçtiler. Dönüp dönüp geriye bakmayı ihmal etmiyorlardı.
“Öğrencilerin mi?”
“Evet. İyi çocuklar ama biraz meraklılar.”
Işığın yanmasıyla Baver gaza bastı. Caddeye vardığında trafiğin sıkışmaya başladığını gördü, aralardan sıyrılarak geçti. On beş kilometre uzaklıktaki gösterişli binaya vardılar. İçeriye girerken herhangi bir sorun yaşamadılar. Henüz çoğu kişi gelmemişti. Etraftaki konuşmalara kulak kabartıp bir şeyler öğrenmeye çalıştılar.
Holdingin sahibi eşi ve oğulları ile boy gösterince herkes onları selamladı. Adam kısa bir konuşma yapıp teşrif ettikleri için herkese teşekkür etti. Baver bir şeyler atıştırırken etrafı süzüyordu. Gözüne tanıdık bir sima takıldı. Bir çetenin liderleri olan Tanza iş adamı imajıyla Bay Bureyn’in yanında yerini almıştı. Yüzlerinde sahte gülümsemelerle sohbet ederken sıradan mevzulardan konuşmadıkları belliydi. Baver Tanza’nın silah taşıdığına emindi. Bir eli ceketinin iç cebine gidiyordu arada.
Klasik müziğin hafif ritmi uykusunu getirse de Baver dikkat kesilmişti. Aden içeceğini yudumlarken bir adam gülümseyerek yanlarına yaklaştı. Holdingin ortaklarından biriydi, el sıkıştılar.
“Az önce diğerleriyle sohbet ederken kulak misafiri oldum. Bir süredir yazılım sektöründeymişsiniz. Artık gençlerin devri başlıyor.”
Baver’in yüz ifadesinde en küçük bir değişiklik yoktu. “Bir yerden başlayıp piyasada tutunmak gerekiyor,” dedi hafifçe gülümseyerek. Aden de gülümseyerek Baver’in koluna girdi. “Kendisi çok mütevazıdır. Tüm işler onun sayesinde ilerliyor. Sizler gibi deneyimli kişilerle tanışmak da bizim için güzel bir fırsat.”
Adam da gülümseyerek başını salladı. “Daha sık görüşeceğiz o halde.” İzin isteyip diğerlerinin yanına döndü.
Tanza birkaç kişi ile üstü kapalı konuşarak anlaşma yapmaktan söz etti. “Güvenliğiniz bizim garantimiz altında olacak,” dedi son konuştuğu kişinin elini sıkarak. Sonra takım elbiseli biri yaklaşıp kulağına fısıldadı ve Tanza hiçbir şey yok gibi başını sallayıp, adamın arkasından dışarı çıktı.
Baver genç kadına orada kalmasını söyleyip yavaşça Tanza’nın arkasından gitti. Açık havaya çıkan adam telefonu kulağına götürüp hararetli şekilde konuşmaya başladı. “Ne yap et sustur onu. Şu an holding ortakları ile görüşme üzerindeydim, beni bir daha bu tür şeyler için rahatsız etme.” Adam telefonu kapatmıştı ki duvara yaslanmış olan Baver’i fark edince gözleri kısıldı. Ağır adımlarla ona doğru yürüdü. “Beni mi dinliyorsun sen?” Sesi boğuk çıkıyordu.
“Rahatsız olduğuna göre yanlış bir iş peşindesin demek. Seni duymak için özel bir çaba harcamadım. Biraz hava almak için dışarı çıkmıştım.”
Tanza hiç de ikna olmuş gibi değildi. “Ne ayaksın sen? Kimsin?”
Baver gülümsedi. “Birlikte çalışabiliriz. Kim olduğunu biliyorum Tanza, çetene kabul et beni.”
Adam şüpheyle ona baktı. Böyle bir yanıt beklemediği için biraz şaşırmıştı. “Polis misin yoksa? Beni oyuna getireceğini mi sanıyorsun?”
“Doğrusu polis değilim. Kısa zamanda basamakları hızla tırmanmak isteyen biriyim. Buraya da o yüzden geldim, para için. Sahip olduğum güç ilgini çeker diye düşündüm.”
“Neden sana güveneyim? Nasıl bir gücün var ki?”
“Çünkü ben iyi saklanırım, yakalanmam. Tam senin aradığın özellik değil mi?” Baver'in kendinden emin duruşunu görünce Tanza kararsız kaldı.
“Bana şimdi hemen göster ki polis olmadığına ikna olayım.” Tanza gibi biri bu tür niteliklere sahip kişilerin her zaman çıkar için yaşadığına inanırdı.
“Al şunu,” dedi ve cebinden küçük bir paket çıkarıp yakalaması için Baver’e attı. “Git şimdi, yirmi saniye içinde peşine düşeceğim. Eğer izini kaybettirirsen çeteme kabul edilmiş olursun, o paket de sana kalır. Ama bana yalan söylüyorsan o zaman bunu ödersin.” Tanza’nın gözleri bir an öfkeyle parladı, yüzünde deliliğin emareleri okunabiliyordu. “Başla!”
Baver birkaç saniye içinde köşeyi dönüp gözden kayboldu. Ara sokaklarda koşmaya başladığında geriden gelen Tanza’nın patırtılı ayak seslerini işitiyordu. Kıyıda köşede bazı insanlar vardı, uygun ortamı aramaya koyuldu. Tanza'nın gerçekten hızlı koştuğunun farkındaydı, her an bir ara sokaktan çıkıp önünde bitebilirdi. Gecenin sessizliğinde kendi gürültüsü de yankılanıyordu. Tam sokak lambasının ışığında, dönemeçte bir gölgenin geldiğini görünce anında yok oldu.
Tanza ileri atılıp da Baver’i göremeyince şok oldu. Halbuki iyi bir takipçiydi. O sırada köşedeki duvara yaslanmış bir sarhoşun şaşkınlıkla gözlerini kırptığını gördü. “Ne o ihtiyar, bir şey mi oldu?” dedi terslercesine.
“Puf oldu gitti. Biri koşuyordu, bir anda yok oldu.”
“Anlıyorum, demek öyle.” Tanza gözlerini kıstı, kafası karışıktı. Sarhoş yanlış görmüş de olabilirdi. O halde Baver neredeydi? Pes etmiş halde, çatık kaşlarla etrafı süzmeye devam etti.
Son anda durumu kurtaran Baver evine geçmişti. Aceleden başka yer düşünmeye fırsat bulamamıştı. Biraz soluklandı, kalp atışlarının yavaşlamasını bekledi. Aden’in orada hâlâ yalnız olduğunu anımsayınca tekrar odaklandı.
Tanza binaya geri dönmüştü ki tam aksi yönden gelen Baver’i fark edince şaşırdı. “Fakat bu tarafa dönmüştün. İzini son anda kaybettim. Nasıl tam tersi yönden gelebiliyorsun?”
“Bu da benim sırrım.” Baver gülümsedi.
Tanza şüpheliydi. Kafasına yatmayan bir şeyler vardı. “İşin içinde bir hile var değil mi? Ne dönüyor burada anlat hemen ve o gözlüklerini çıkar.” Sesi soğuk ve tehditkardı. Baver de bunu bekliyordu zaten, yavaş yavaş adama yaklaştı. Gözlüklerini çıkarıp ona baktı.
“Ama bu ne demek oluyor? Yıldızlar, yoksa onlardan biri misin? Fakat kimsede böyle gözler olduğunu duymamıştım.”
Baver derin bir nefes aldı, bakışları keskinleşti. “Evet, yıldız enerjisiyle doğanlardanım. Diğerlerinden farklı yönlerim var ama bunun sebebini ben de bilmiyorum. Bu durumda toplum içine karışmamın pek mümkün olmadığını anlıyorsundur. Bu yüzden seninle çalışmak istiyorum. Yani ikimiz için de karşılıklı bir kazanç olacak. Ne dersin?”
“Peki, şaşırdığımı itiraf ediyorum ama bir gün bu gücünle beni karşına almayacağına nasıl güveneyim?”
“Anlıyorum. Böyle bir durumda ikimiz de birbirimize tam olarak güvenemeyiz. Fakat denemeden bilemezsin, bir yanlışımı görürsen istediğini yapabilirsin. Hedefime ulaşmak için sahte bir kimlikle buradayım. Senle çok güçlenebiliriz. Çeten çok kalabalık, zaten tek başıma size karşı durmam mümkün değil.”
“O zaman bir test edelim bakalım.” Tanza silahını çekip namluyu Baver’in yüzüne doğrulttu. “Şimdi ne yapacaksın? Üçe kadar sayıp ateşleyeceğim.”
Baver kolayca kaçabilirdi ama bu Tanza’ya güvenmediğini kanıtlardı. Beklemeyi seçti, adamın ateş etmeyeceğini biliyordu. Tanza üçe geldiğinde Baver’in hiç kımıldamadığını gördü, silahı indirdi. “Peki kazandın.” Tanza elini uzattı, tokalaştılar. “Yine de gözüm daima üzerinde olacak,” diye sözlerini sürdürdü adam.
Keskin bakışları Baver’in ışıldamaya başlayan gözleriyle buluşunca şaşkınlıkla kalakaldı. Elini çekmesine fırsat kalmadan kendini farklı bir mekânda buldu. “Ne yapıyorsun?”
Şehrin ışıkları uzaktan seçiliyordu. Ay ışığının vurduğu bir tepede duruyorlardı. Baver sakindi. “Gördün işte, esas gücüm bu. Diğer sıradan adamların gibi değilim ben.”
Tanza hayretle etrafa bakınsa da pek tepki vermedi. “Bir uyarı mı bu?”
“Hayır, birlikte çalışacaksak gücümü görmeni istedim.”
“Anlıyorum, bu önemli tabii,” dedi Tanza. Yüzünden farklı ifadeler geçti ama tam olarak ne düşündüğünü belli etmiyordu. Elleri ceplerinde, rahat görünüyordu. Baver’i bir tehdit olarak görmediği belliydi.
“Hadi dönelim o zaman.” Baver adamın omzuna dokundu ve tekrar eski noktaya döndüler.
Baver, Aden’in yanına döndüğünde genç bir adamın onunla konuşmaya çalıştığını gördü. Yüzünde yılışık bir ifadeyle sorular soruyordu. Aden adamı başından savmak istese de gerginlik çıkarmak istemediği için nazik olmaya çalışıyordu. “Bu fazla kişisel bir soru olmadı mı?” Elindeki bardakla daha da yaklaştı adam. “Hadi ama bu kadarlık sohbeti fazla görme bana.”
Baver Aden’in omzuna kolunu attı. “Bu serseri seni rahatsız mı ediyor canım?” Adam Baver’in ses tonundan ürkmüş, güneş gözlüklerine rağmen gözlerinden taşan öfkeyi hissetmişti. “Affedersiniz, sizinle olduğunu bilmiyordum,” diye anında geri adım attı. Adamın uzaklaşması üzerine Aden teşekkür etti. “Müdahale etmesen çok uzatacaktı ve ben de çileden çıkacaktım. Sessizce hallettin.”
Baver ağzına atıştırmalıklardan attı. “Önemli değil, böyle serserilere hiç tahammülüm yok.”
“Neden bu kadar geç kaldın?” Kadın endişe ile bakıyordu. “Sonra anlatırım, şu Tanza ile alakalı.” Kadın dönüp Tanza’ya baktı. Atletik yapılı adam biraz iriydi, fırça gibi görünen kahverengi kısa saçları vardı. Yeşil gözleri kısıktı. Burnunda çaprazlamasına uzanan bir yara izi vardı. Tanza bir ara dönüp Baver’e baktı, dudağı hafifçe yukarı kıvrıldı.
Gün sonunda herkes ayrılmaya başlayınca davet sahibi ile vedalaşıp oradan ayrıldılar. İkili motosikletle giderken hava iyice soğumaya başlamıştı. Işıklarda durduklarında Aden kafasındaki soruyu sordu. “Tanza ile ne konuştun? Sana bakıp gülümsediğini gördüm.”
“Çetesine katıldım.”
“Ne?” Aden o kadar şaşırdı ki oturduğu yerden düşecekti neredeyse.
“İçlerine sızmak zorundaydım.”
“Gerçekten beklenmedik birisin.”
“Senin kadar değil.” Aden istemsizce güldü.
Birkaç dakika sonra evinin önünde durdu Baver. Aden gitmek üzere hazırlanıyordu ki Baver onun üşümüş olduğunu fark etti. Burnu kızarmış, rengi atmıştı. “Hemen gitme, sana çay yapayım. Biraz kendine gelirsin.”
Aden bir an ciddi olup olmadığını anlamak için Baver’e baktı, çoktan kapıya doğru yürümeye başlamıştı. “Gel hadi, gayet ciddiyim.” Aden hemen motordan inip arkasından gitti.
Birlikte mutfağa geçtiler. Aden evin sıcaklığıyla biraz olsun rahatladı. Baver ocağa çay koyarken onu izledi. “Yalnızlığı seviyorsun değil mi? Dışarıda daha gergin ve huzursuz görünüyorsun.” Baver buzdolabına yönelmişti. Yanıt verip vermemekte kararsız kaldı. “Belki de çocukluktan beri tek gerçeğim yalnızlık olduğu içindir. Alışkanlıklarıma bağlıyım sanırım.” Dolaptan tatlı çıkarıp tabağa koydu.
“Daha çok şey sormak istiyorum ama meraklılardan hoşlanmadığına eminim. Yardım ister misin?” Aden’in gülümseyen gözlerine baktı Baver. “Sorulardan hoşlanmadığım doğru, yine de artık ortak olduğumuza göre lüzumlu gördüğün şeyleri sorabilirsin.”
“Peki, o halde söyler misin neden tarçından nefret ediyorsun?”
Baver şaşırarak baktı kadına. “Bu da nereden çıktı şimdi? Öylesine söylemiştim.”
“Sadece aklıma takıldı.” Aden yapmacık şekilde somurttu.
Baver çayın demlenmesini beklerken düşüncelere daldı. Hiç bir zaman tarçının tadını ve kokusunu sevmemişti. Kesinlikle yemezdi. Bunun öylesine bir durum olduğunu sanıyordu ta ki sonradan çocukluğuna dair bir anıyı hatırlayana kadar. Bir gün okul çıkışında birkaç çocuk etrafını sarmış, doğum gününü kutlamak istediklerini söylemişlerdi. Farklı gözlere sahip olduğu için gereksiz davranışlara maruz kaldığı olurdu. O gün de yüzüne fırlatılan bol tarçınlı yaş pasta kötü anılardan biriydi sadece. Çocuklar kahkaha atarken burnuna buram buram gelen tarçın kokusundan tiksinmişti.
Sonunda düşüncelerden sıyrıldı Baver. “Bunu yanıtlamasam olmaz mı?” Ses tonu fazla sakindi, dalgın görünüyordu. Aden onun halini görünce anlayışla başını salladı. “Tamam, sorun değil.”
Birlikte çay içip tatlı yedikten sonra Aden evden ayrıldı. Baver elinde fincanla balkona çıkıp kadının gidişini izledi. Onun hakkında ne düşüneceğini bilemiyordu. İlginç biri olduğu kesindi ama görevlerde onun güvenliğini de sağlaması gerekecekti. İşler her zaman yolunda gitmezdi.