26 Ağustos 2025 Salı

The Summer Hikaru Died (Anime)

 


Fragmanını ilk gördüğümde çok merak etmiş yayınlanmasını beklemiştim. Anime hâlâ devam ediyor, her hafta yeni bölümü bekliyorum. Şu ana kadar 8 bölüm yayınlandı. Sanırım kısa bir seri olacak.

Gizem, gerilim türündeki anime daha en başta tuhaf atmosferi ile insanı çekiyor. Hikaru bir gün dağa gidince kaybolur. Uzun süre onu bulamazlar, sonunda bulunduğunda her şey normale döner. Ta ki bir gün Hikaru'nun en yakın arkadaşı Yoshiki ona 'Sen Hikaru değilsin değil mi?" diye sorana kadar.

Spoiler vermek istemiyorum ama isminden de belli ve ilk bölümden anlaşılıyor zaten. Hikaru dağda ölmüş, bedenine giren şey Hikaru'nun anıları sayesinde onu taklit ederek varlığını gizlemiştir. Yaptığı mükemmel role karşın Yoshiki'nin durumu anlaması ile afallar. Ona "Seni öldürmek istemiyorum," der.

Esas girişi yapmam için ilk bölümü anlatmam gerekiyordu. Gördüğümüz üzere Hikaru'yu ele geçiren varlık oldukça zeki. Yoshiki gerçeği bilse de bunu kendine saklar. Çünkü o varlığa her baktığında dostu yaşıyor gibi hissetmekte, vicdan azabı duysa da onla bağ kurmaya devam etmektedir. İkilinin arasındaki bağ zaman zaman itici ve ürpertici bir dereceye kaysa da bazen de duygusal hissettiriyordu. Açıkçası izlerken ne hissedeceğimi bilemediğim bir anime oldu. Bazen karakterler nostaljik ve dramatik bir havaya bürünürken bazen aniden tehlike çanları çalıyordu. Hadi Hikaru tehlikeli ve anormal anladık da Yoshiki nasıl bir kaçık gerçekten anlamadım. Bağları bozulmasın isterken o varlığa acıyor mu, ölesiye nefret mi ediyor, ondan korkuyor mu anlamak zordu. Bu nasıl melankolik bir ruh hali? Sanki eski dostunun değişmiş yeni halini daha benimsemiş, bu yüzden de vicdan azabı çekiyormuş gibiydi. Ayy anlatması bile zor. Anime o kadar ilerledi hâlâ şu Yoshiki'yi çözemedim. Acaba eskiden beri mi böyle durgun ve içe dönüktü? 

Tüm bunların dışında köyde sürekli garip olaylar yaşanıyor ve geçmişi bilenler büyük felaketin yaklaşacağını biliyor gibi. Yani bu ikilinin tuhaf, ipe sapa gelmez bağı köye felaket getirecek gibi duruyor. Yoshiki yine arada kendinden beklenmeyecek tavırlar gösterse de hâlâ kafası karışık. Aklını başına al çocuğum, tehlikeli sularda yüzüyorsun. Bir gün insanlıktan çıkacak gibi geliyor. 

Anime gerçekten zaman zaman ürpertici ve rahatsız edici. Yine de merakım ağır bastığı için kopamıyorum. Bu hikayenin sonu nereye varacak merak ettim. Korku, gerilim türüne farklı bir boyut getirmiş anime. Daha çok ikilinin ruh hallerinin yansıtılması sıradışı ve ilgi çekici geldi bana. Yoshiki'nin sürekli depresyon içinde gibi görünmesi, Hikaru'nun da arada ortaya çıkan zarar verme dürtüsü ve koruma içgüdüsü, ikili arasında hem soğuk savaş hem duygusal bir bağ var. İzlerken beynim yandı, bu ne. 😅 Herkese hitap edecek bir anime değil ama korku ve psikoloji konularını sevenlerin ilgisini çekebilir. 



25 Ağustos 2025 Pazartesi

Hayat ve Alışkanlıklar Üzerine

 

Toplumda kabul görmüş bazı alışkanlık ve tutumlar zaman zaman durumu sorgulamama neden oluyor. En başta evlerimizi nasıl döşediğimizden, ev ve kendimiz için yaptığımız masrafa kadar... Pek çok şey artık anlamsız ve mantıksız geliyor. Belki böyle bir ortama doğduğumuz için bazı şeylerin farkına varamayabiliyoruz. Olana uyum sağlama niyetiyle hayata bir şekilde devam ediyoruz.

İnsan aza kanaat etmeyi unuttu. Zaten kredi kartları çıktığından beri borç ve faizler yüzünden çoğu kişinin iki yakası bir araya gelmiyor. Tüketim çılgınlığını da geçtim harcamaların çoğu başkalarının gözünde nasıl görüneceğimiz üzerine kurulu. Evim daha büyük olsun, çok mobilya koyayım, göze hitap etsin, daha fazla misafir ağırlayım... Misafir ağırlamak önemli ama durum artık gösterişe ve kendini başkasına beğendirme yarışına döndü artık.

İnsanımız ne zamandır bu kadar yeme, içme derdine düşüp hayatı ıskalar oldu. Herkes yemek için yaşıyor gibi, bu beni çok boğuyor. Ana öğünler dışında bile sürekli bir şeyler atıştırma halindeyiz. Günde iki öğünden fazlası abartılı bence. Mide neye alışırsa onu istiyor, bu da durumu normalleştirmez. 

Bu yüzden misafirlikler çekilmez hal aldı. Ne pişirsem, başka ne ikram etsem derdine düşmek sinir bozucu. Bir yanda dünyanın başka yerlerinde açlıktan susuzluktan ölenleri düşünüyorum. Biz daha sabah akşam yemek yeme, misafircilik oynama derdindeyiz. Eskiye göre daha az yiyorum artık, kilo da verdim, böyle mutluyum. Yemek yemek, güzel kıyafet giyip süslenmek o kadar ön plana çıkarıldı ki insanlar robotlaştı sanki. Evin tüm bireyleri harcama konusunda hassasiyet göstermiyorsa masraflar dağ gibi büyüyor zaten. Buna bir dur demek lazım. Hayat bundan ibaret değil. Bu kadar harcama normal mi, gerekli mi diye bir durup düşünmek lazım.


Hayalim küçük, az eşyalı bir evde, az ve sağlıklı yiyerek yaşamak. Mümkünse hayatımda az insan olsun, bir uzaklaşayım gösteriş üzerine kurulu sistemden. Muhafazakar çevrelerde bile gördüğüm bu. Biraz parası olan evini saray gibi donatma, her elektronik aleti alma, evin her köşesine lüks eşya yığma derdinde. Bu evler ruhumu daraltıyor. 

Artık misafirliğe gitmeyi de sevmiyorum. (Sadece birlikte vakit geçirmeyi sevdiğim arkadaşlar hariç) Ye ye diye ısrar etmeler, daha şunu da yiyeceğiz diye zorla alıkoymalar... Ben yemek derdinde değilim ya, bu kadar basit. İmkanın varsa ihtiyacı olana yedir, başkasına yardım et. Son yıllarda abartılı sofralar yüzünden kimseye iftara gidesim de yok. Keşke kimse çağırmasa diyorum hatta. Herkes patlayacak gibi yiyip yiyip oturup kalıyor. Ramazan'ın özünü anlamaktan da uzağız.


Bu sıralar Riyâzü's Sâlihin diye bir kitap okuyorum. İçinde ayet ve hadisler yer alıyor. Az önce okuduğum şu satırlar nedeniyle bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim.


Adam onlara bir koyun kesti. Onlar da koyun eti ile hurmanın bir kısmını yediler ve su içtiler. Karınları doyduktan ve suya kandıktan sonra Peygamberimiz,  Ebu Bekir ve Ömer'e şöyle buyurdu:

-"Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki kıyamet günü, bu nimet hakkında sorguya çekileceksiniz. Açlık sizi evlerinizden çıkmaya zorlayınca bu nimete kavuşuncaya kadar geri dönmediniz." (Müslim)


Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:

-"İnsanoğlunun şu maddeler dışında hiçbir hakkı yoktur: Barınacağı bir ev, edeb yerlerini örten bir elbise ve ekmek koyacak kabkaçak." (Tirmizî)


Bir söz vardı. İnandığınız gibi yaşayamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. Durum tam da bu malesef. 


19 Ağustos 2025 Salı

The Trauma Code: Heroes on Call (Dizi)

 


İzlediğim en iyi doktor temalı dizi olabilir. Az bölümlü olması, sadece konuya odaklanması, gereksiz ayrıntılarda boğulmaması ve gerçekçi ameliyat sahneleri ile bayağı ilgimi çekti.

Doktor Baek üstün yetenekli bir travma cerrahı. Bir gün bir hastanede görevlendirilir ve geri plana itilmiş olan travma ekibini yeniden toparlar. Sıradışı yöntemleri, sivri dili ve çılgınlıkları ile hep dikkatleri çeker. Zorla kaptığı çırak, tecrübeli hemşire ve henüz okulu devam eden anestezi görevlisi ile harikalar yaratır. Doktor Baek kimsenin cesaret edemeyeceği yöntemlere başvururken eleştirilere de maruz kalır. Çok fazla helikopter çağırması ve ameliyatlarla hasta kurtarmaya çalışması hastanede bütçe açığı oluşturmuştur. Doktor donanımlı bir travma merkezi oluşturmak için herkesi ikna etmek zorundadır.

Dizi çok iyiydi. Araya gereksiz romantizm sıkıştırılmadığı, karakterlerin hastane dışında özel hayatına girilmediği, sadece ve sadece acil vakalara müdahale konusu ele alındığı için ayrıca sevdim. Doktorun insan üstü çabası ve insan hayatına değer vermesi çok anlamlıydı. Son ana kadar hastalardan ümidini kesmedi. Geçmişte Suriye, Afganistan gibi ülkelerde görev yaptığı için çılgınca kararlar da alabiliyordu. Gözü kara olması ve hep hasta haklarını savunması insanda cerrah olma isteği uyandırıyor. İzlediğim her şeye özeniyorum ben, anestezi okusaydım ne iyi olurdu diye bile düşündüm. Çünkü anestezi işini yapan karakter de görevi açısından çok etkileyiciydi. 😃

Dizinin ana mesajı konfor alanından çıkıp gerçekten hayat kurtarmak için çabalamak üzerineydi. Dizide herkesin bundan kaçınmak istemesi ve hastanelerde doğru düzgün travma cerrahı olmaması garip geldi. Kore'de bu durum normal mi bilmiyorum. Yine de izlemeye değer bir dizi. Ameliyat sahneleri belki içinizi kaldırır ama benim çok ilgimi çekti. İşin stres yönünü kaldırmak zor ama kesme biçme işi oldukça havalı bence. :)) 

 

8 Ağustos 2025 Cuma

Ajin: Demi-Human (Anime)


Ajin, çeşitli sebeplerle öldükten sonra tekrar tekrar geri dönebilen, daha doğrusu ölemeyen kişilere verilen isim. Dünya genelinde sayıları çok az olduğu için insanlar onları yakalayıp üzerlerinde acımasız deneyler yapıyor. Yanlarında bir de güçlü, siyah hayaletimsi varlıklar olduğu için tehdit olarak görülüyorlar.

Kei Nagai bir çocuk ve bu yaşa kadar örnek bir insan olmak için yaşamış. Ancak bir gün pekçok kişinin gözleri önünde bir kaza geçirip de ölmediğinde başı belaya girer. Kendisine neler yapılacağını az çok bildiği için kaçar. Tek isteği eskiden olduğu gibi sakin bir hayat yaşamaktır.

Bu tarz animeler bana biraz yapay gelirdi ama burada konu ve karakterler iyi işlendiği için severek, merakla izledim. Özellikle Kei karakteri ilginçti. Ne insan ne Ajin beklentilerine uyan biriydi. Kei kendini insan sanıyorken bile insanlara karşı soğuk, belli bir plan dahilinde hareket eden biriydi. Ajin olduğunu anladığında bu soğuk yanına bir parça ruhsuzluk eklense de biraz bağ geliştirdiği insanlara karşı insani davranışlar sergiliyordu. O olup bitmişe üzülmenin mantıksız olduğunu kabullenmiş ama kişi için umut varsa da elinden geleni yapan biriydi. 

Kei'nin ne yapacağını ve aklından geçenleri kestirmek çok güç. Çeşitli baskı ve manipülasyonlara maruz kaldığı için sanki bambaşka bir ruh hali ve kişilik geliştirmiş. Ya da belki başından beri bu garip kişilikteydi. İnsanlar da Ajinler de onu tuhaf bulduğu için gözüme yalnız ve mağrur göründüğü anlar oldu. Her şeye rağmen o yapması gerekeni yaparken buldu kendini. Bir terör dalgası başlatan Ajin ve insanlar arasındaki savaşa dahil oldu. Kei'nin zekası, soğukkanlılığı ve savunmacı yanı onu özel yapıyordu. Gücünün diğer Ajinlerden biraz farklı olması bile sıradışı kişiliğinin bir yansıması olabilir.  

Animeyi izlerken insanların kendi gibi olmayanlara her zulmü reva görmesi yine tiksindirdi beni. Ölmüyor olmaları Ajinlerin acı çekmediği, korku duymadıkları anlamına gelmiyordu. Tüm baskı ve işkencenin bir yerde patlak vermesi ve bunu fırsata çeviren birinin olması da kaçınılmazdı. Dünya ve insanlar hiç değişmeyecek sanırım. Kısır bir döngünün içinde yıkımlar tekrarlanıp duruyor. Anime gerçeği çok anımsatıyor yani, tavsiye ederim. 


Selamlar

  Son birkaç gün yoğun geçti. Hâlâ da işlerim tam bitmiş değil. Giresun'a geldim, kuruma uğradım. Yardımcı olmaya çalıştılar hep sağ ols...